Mevlânâ’nın, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözünde ifadesini bulduğu şekliyle insanın daima içi ile dışının bir olmasıdır.
Kur’an-ı Kerim’de doğruluk, “sıdk” kelimesiyle ifade edilir. Bunun yanında, “hakk”, “istikamet”, “birr”, “hidayet” vb. kelimeler de doğruluk anlamında kullanılmıştır. )
Sadece “sıdk” kelimesi ve türevleri Kur’an’da 155 yerde kullanılmıştır.
Evrensel ahlâk anlayışında olduğu gibi, İslâm ahlâkında da doğruluk ve dürüstlük, insan onurunun ve sağlıklı bir toplum yapısının vazgeçilmez şartlarından biri olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla doğruluk, gerek fert, gerekse toplum için zorunlu olan ahlâkî niteliklerin tamamını kendisinde toplar.
Bu sebeple Peygamber Efendimiz (as) şöyle buyurmuştur: "Müslüman, (diğer) müslümanların dilinden ve elinden emin olup selamette bulunduğu kimsedir... (Buhari, İman, 10)
Kitaplarımızda, doğruluğu ifade etmek için çeşitli kelimeler kullanılmıştır. Ancak bunlardan en yaygın ve meşhur olanları sıdk ve istikâmet kavramlarıdır. Bu iki kavram, "doğru, düzgün ve güzel davranıp kıvama ermek, dürüst ve temiz kalpli olmak, dinin doğruluk ve değer ölçülerine uygun şekilde davranmak (Bkz. Ragıp el-İsfehâni, el-Müfredât, s.478-480, 692) gibi anlamlara gelmektedir. Bunun için, düşünce, söz ve davranışlarda hak ölçüsünü aşmamaya, söylenen söze yalan, yapılan işe de hile katmamaya doğruluk denir.
1- Doğruluk, Allah'ın Sıfatlarının En Büyüklerindendir: "Allah, O'ndan tapılacak yoktur, ancak O vardır. Andolsun O, sizi olacağında şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" (Bkz. Nisa 4/87,122)
2- Doğruluk, Peygamberlerin Sıfatlarındandır: "Eyvah başımıza gelenlere! Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı? O Rahman'ın va'd buyurduğu işte buymuş. Gönderilen peygamberler doğru söylemişler derler." (Bkz. Yasin 36/52) Peygamberlerde mutlaka bulunması gereken niteliklerden birisi de doğruluktur. Çünkü insanlar doğru söylemeyen bir peygambere güvenemez. Bu nedenle hiçbir elçinin, herhangi bir surette gerçeğe ters düşen bir söz söylediği tespit edilmemiştir. Dost-düşman herkesin güven ve takdirini kazanan Sevgili Peygamberimizin bu başarısındaki en önemli etken, onun bütün hayatına yansıyan dürüstlük ve güvenilirliğinden kaynaklanmaktaydı. Nitekim kendisinden güzel bir nasihat isteyen kişiye Hz. Peygamber: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurmuştur.
3- Kur’an-ı Kerim’in Bir İsmi de Sıdktır: “Kendisine gelen gerçeği/sıdkı (Kur’an’ı) yalan sayandan daha zalim kimdir?” (Zümer, 39/32; Ayrıca bkz. Saffat, 37; Zümer, 33)
4- Doğruluk, Müminlerin En Önemli Özelliklerindendir: "Bütün müslüman erkekler, müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, doğruluk yapan erkekler, doğruluk yapan kadınlar... yok mu, işte bunlara Allah bir bağışlama ve büyük bir mükafat hazırlamıştır." (Ahzab 33/35) 
İnsan onurunun ve sağlıklı toplum yapısının vazgeçilmez değerlerinden biri olan doğruluk, hedefe ulaşmanın en kısa ve en emin yoludur. Bunun için Kuran, insanı gerçek hedefe götürücü ve erdirici olarak gördüğü yola sıratı mustakîm-dosdoğru yol ismini vermiştir. 
Bu yol, vahye muhatap olup onun rehberliğinden yararlanmış, hayatı doğru yaşayıp Allah'ın rızasını kazanmış önder ve örnek kişilerin yoludur. 
Hedefe ulaşmak önemlidir. Fakat istenen hedefe ulaştıktan sonra doğruluk üzere sebat etmek daha önemli ve daha zordur. Çünkü en zorlu görevi yüklenmiş olan insanın en çileli işi, istikameti sürdürmektir. 
Doğruluğun Kapsamı 
Doğruluk; sözde, niyet ve iradede, vefada, amelde, azimde ve insanın her türlü psikolojik davranışlarında gerçekleşir. (Gazali, el-İhya, (Terc. A. Serdaroğlu), İst. 1975, c. 4, s. 694-701) 
Sözde doğruluk; söylediği ya da haber verdiği şeylerde doğru olmak, doğruyu konuşmaktır. Doğruluğun en yalın şekli budur. Hz. Peygamber (s.a.s), doğru sözlülüğün önemini vurgularken, yalan konuşmaktan da sakınmayı özenle vurgulamıştır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler. Va’d ettiği vakit, sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, Edeb, 120; Müslim, İman, 107, H. No: 59)
Niyet ve iradedeki doğruluk, ihlâs anlamına gelmektedir. İnsanın içindeki düşüncesiyle Allah rızasının tam bir uyum arz etmesi hâlidir. Eğer niyete, nefsin arzuları ve başka amaçlar bulaşırsa, sadakat bozulmuş ve insan yalancı durumuna düşmüş olur. Nitekim bir hadis-i şerifte kıyamet günü hesaba çekilecek olan üç ayrı kişinin (şehit, âlim ve zengin) durumu örnek olarak sunulmuştur. Buna göre, bu insanların niyetlerine gösteriş/riya karıştığı ve Allah rızasından başka amaçlar gözettikleri için âhirette kazanacakları bir mükâfatın olmayacağı belirtilmiştir. (Müslim, İmare, 152)
Sadakatin üçüncü şekli, vefakâr olmak, verdiği sözü yerine getirmektir. Allah Rasulü ve onun arkadaşları bu konuda bize en güzel örnekleri sunmuşlardır. Meselâ, Nadr b. Enes (r.a), bazı sebeplerden dolayı Bedir savaşına katılamadığından bir sonraki savaşa mutlaka katılacağına ve önceki hatasını en güzel şekilde telâfi edeceğine söz vermiştir. (Buhari, Davaat, 11; Ebu Davut, Edeb, 100; Müsned, I/136) Nitekim bu sahabe, verdiği sözde durmuş ve aşağıda özellikleri belirtilen ayet-i kerimedeki mutlu insanlar zümresine dahil olmuştur: “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 23) 
Dördüncü sadakat şekli, yapılan ibadetlerle ve her türlü iyiliklerle bütünleşmek, bunları yaparken yüksünmemek, aksine haz almaktır. Bu yüzden, isteksiz ve gafil bir şekilde yerine getirilen ibadetler, insanın samimi niyetiyle bağdaşmadığından, niyet-amel birlikteliği de gerçekleşmeyecektir.
Sıdk kavramının bir diğer yansıması; insanın, takva, zühd, korku, ümit, saygı, sevgi ve tevekkül gibi davranışlarında içiyle dışının bir bütün oluşturmasıdır. Allah’a imandan sonra, bu inancında hiçbir kuşkuya kapılmadan O’nun emirleri doğrultusunda yaşayan müminler, Kur’an’da övgüyle bahsedilmişlerdir:
“Gerçek müminler ancak Allah’a ve Rasulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.”(Hucurat, 15)
Ayet ve hadislerde doğruluğa yapılan ısrarlı vurgular ve yalandan sakındıran şiddetli uyarılar dikkate alındığında, insanın her hâlükârda doğru olması ve asla yalana bulaşmaması gerektiği kesin olarak anlaşılmaktadır. Nitekim Ziya Paşa, bu gerçeği dizelerinde şöyle ifade etmiştir:
İnsana sadakat yaraşır insana görse de ikrah 
Doğruların yardımcısıdır Hazret-i Allah.

Yozgat Çölyak Hastaları Derneğinden Vali Özkan'a ziyaret! Yozgat Çölyak Hastaları Derneğinden Vali Özkan'a ziyaret!
Editör: TE Bilişim