KIYMETLİ can arkadaşımız, dostumuz Muharrem Sarıkaya’nın Habertürk Gazetesi’nde “Uzun yaşayanlarla ilgili bir röportaj serisinde” Prof. Dr. İsmail Tufan, “…Yaşamın en kısa olduğu il YOZGAT” diyor ve bunu da “yeşilinin az olmasına, katı yağlı gıda tüketiminin çokluğuna” bağlıyor.
Şimdi ah mı desem, vah mı desem?
Ne desem faydası olmayacak. Sadece bahtı kara, ömrü kısa Yozgatlım diyeceğim. Küfül küfül esen yellerin demek ki döş delmiş, sürmeli aşkı bir işe yaramamış, sazlarıyın telleri hep dert yüklenmiş, kahır dizi geçmiş, sırta yüklenmişte ömründen alıp gitmiş.
Ne bilsin elin oğlu tezeğin isini, saçgının ince dumanını, kederin tümen tümen olduğunu…
Aha ardından gurbet gurbet gezdiğini, günlük işlerde çalıştığını, o kısacık ömründe, bir asırlık dert çektiğini…
Zamanında hükümet tabiplerinin aspirini ile hastalık atlattıklarını, ince hastalığın her haneden delikanlıları alıp gittiklerini, hemen hemen her ocaktan dert tüttüğünü kimler bilirdi ki kimler?
Demek hiçte boş değilmiş, Yozgatlının türkü arasında ah çekmesi, gözünü yerden kaldırmaması, “nörüyüm gardaş” demesi…
İş yok, güç yok, tarımda bitmiş, olan da, bir yıl verim alır, ertesi yıl herge bırakır tarlasını…
Yağmurlara bırakır umudunu…
Umudun bol, ömrün uzun olsun Yozgatlım…