Ömür ipe dizilir mi? İnsan gün gün ezilir mi? Ve yaşamak denilen bu telaş bir gün sahiden yitirilir mi usta?
Çatı kenarı boşluk, dağ eteği boşluk ve uykular başıboşluk doluyken sonra içim ılık ılık olmuşken, korkulardan uyanmak mı zor? Kaçmak mı usta?
“Hangi karanlığıma ışık yaksam? Yok değil yakmasam da karanlığa mı saklasam?” Ve içimi çalıp giden boşluklara ne çalsam usta?
Vakit telaşı çalarsa ve ona bakmak ne ye çıkarsa, yolun düzü vuslatı bir gün bulur mu usta?
Çalkantılı bir yaşam ve yaşamın içinde kaybolan duygular, hep suslar sana çıkarsa ve durlar sana yazılırsa en çok kim usanır, kim parçalanır usta?
Halimi sorarsan eğer usta; adını bilmediğim, yüzünü  hiç görmediğim, bir kere saçını okşayıp sevemediğim ve bağrıma basıp oğlum diyemediğim bir adamın yontulmuş ömründen geriye kalan ne varsa o benim, daha da sorarsan eğer usta; babası olduğumu bilmeyen, her şeyden habersiz bir çocuk gibiyim. (Herhangi birine atfendir bu paragraf…)
Bu adamı öldüren dedikoduların sonu nereye çıkar? İnsan insanın yüzüne söyleyemediğini arkasından niye konuşur ki? Ve usta bu hayat adamı hep kanadığı yerden vurmaya neden bu kadar meraklıdır?
Anlayamadığım, tümce içinde kurgulayamadığım bütün bu zayıflıklar, çakallıklar ne zaman biter usta?