Son günlerde herkeste bir telaş, yoluma çıkan vatandaşlarımızın ilk sorusu: “Zeki bey oyunuzun rengi “Evet” mi, “Hayır” mı olacak…” , şeklinde…
Ben de onlara aşağıdakileri anlatıyorum: 18 Mayıs 1944 gecesinde  Stalin'inin emriyle 300 bine yakın Kırım Türkü hayvan Vagonlarına doldurularak  Sibirya ve Orta Asya'ya sürülmüştür…
Bu sürgünün Rüzgârı ile 2. Dünya Savaşı sonrası vatanına dönemeyen yurdundan çok uzaklarda Paris'de kaldığı, çok fakir ve perişan bir hayat sürdüğü anlaşılan ve 1947 yılı sonbaharında Sen nehri kenarında cesedi bulunan Kırım Türkü Bugra ALPGİRAY'ın bu şiir cebinden çıkmıştır.
 PARİS AKŞAMLARI
Bu kent her şeyiyle bana yabancı
Caddeler, binalar, bütün insanlar…
Öyle hasretim ki ezan sesine
Ararım çevremde minare, cami
    Lakin takılırım çan kulesine
    Her semtin muhteşem kilisesine
    Yâd el elemleri sarar içimi
    Uzaklarda yurdum! Buradan çok uzak
Her mevsimi güneşli, masmavi göklü
Camili, kubbeli, kümbetli, köşklü
Ozanlı, garipli, kervansaraylı
Hele insanları: Alpli, Giraylı
Yok haber onlardan, baba evinden
Bu yüzdendir halim, kopuk bir yaprak
Her şey çok uzakta benden, çok uzak.
    Gözlerim daima engine dalar.
    İsterim ki her an, ana yurdumda
    Dağları dumanlı yaslı Kırım'da
    Duvarında mavzer ve Kur'an olan
    Ata ocağında, bizim konakta
    Bir bakır sinili sofra başında
    İftar beklenilsin, dua edilsin
    Ve sessiz sedasız yemek yenilsin,
    Sonra şadırvanda abdest alınıp
    Hep birlikte teravihe gidilsin.
Uyansam her sabah ezan sesiyle
Görsem Ayşeciği su testisiyle
Ninemi yaşmaklı, namaz kılarken
Dinlesem dedemi, Kur'an okurken
Başımı huşuyla yastığa koysam
Sonra toparlanıp yola koyulsam
Yahut günün şavkı vururken camdan
Heybetli sesiyle çağırsa babam
Anam da, “kalk yavrum, aslanım” dese
Tutup elleriyle omuzlarımdan
O müşfik haliyle sarılsa, öpse.
    Semaver kaynarken ocak başında
    Dünya Türklüğünden, Türk tarihinden
    Bozkurt'tan, Turan'dan söz etse dedem
    Sonra Türklük için etse de niyaz
    Gözlerinden akan yaşını görsem
Evet! Yurdum uzak, buradan çok uzak,
Bir ferahlık yahut bir şevk umarak
Düşerim yollara akşamüstleri
Böyle çaresizim, yıllardan beri
Her zamanki gibi yorgun ve bitkin
Artırıp yükünü hasta kalbimin
Her an heyecanı gözlerimde yaş
Görmek ümidiyle bir Türk, bir dildaş
Dolaşırım Paris caddelerini
Yorgun akan Sen'i, köprülerini
    Bir karakış vakti, Sen kıyısında
    Kafamın içinde TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ
    Ruhumu kavuran yurt hasretiyle
    Böyle göçeceğim ebediyete
    Donmuş cesedimi bulup çöpçüler
    Defnedilmek üzere götürecekler
    Kimim ben, neyim, ne bilecekler…!
    Bu şiiri okur/dinler iken; dininden, töresinden, ailesinden koparılmış bir Türk'ün yürek sızılarını hissedin.
    Ve yurdunuzda hür olarak yaşamanın ne büyük bir nimet olduğunun farkına varın. Şükredin…
    VATAN HASRETİ İLE AHİRETE İNTİKAL EDEN BÜTÜN TÜRKLERİN RUHLARI ŞAD MEKÂNLARI CENNET OLSUN...
CENAB-I ALLAH HİÇ BİR TÜRK EVLADINI VATANSIZ, BAYRAKSIZ, DEVLETSİZ VE EZANSIZ BIRAKMASIN...”
    Diyorum ve bu tanış olanlar, hısım, akraba, dost, arkadaş diyorlar ki: “Cevabının ardındaki mesajı anladık.”