Uzun yıllar önce kırsal bir kesimde bir derviş yaşarmış. İhlâslı ve niyeti Salih bir insanmış.
    Bir gün duymuş ki, beldelerden birinde insanlar eski bir çınar ağacına tapınıyorlarmış. Çok kızmış bizim derviş. Hemen eline bir balta alıp, hızla cıkmış evinden. Niyeti biran evvel gidip o ağacı yerle bir etmekmiş. Yolda karşına Şeytan (aleyhi lane) çıkmış ve “Nereye böyle ey derviş?” diye sormuş.
    Derviş “Şu ileride cahil bir halk ağaca tapınıyormuş, onu kesmeye gidiyorum” demiş.
Şeytan kılık değiştirmiş olduğu için dervişin karşısında iri yarı bir adam olarak duruyordu. Şeytan “Ben buna müsaade edemem, geri dön “ diye engel olmak isteyince, başlamışlar güreşmeye. Neticede uzun uğraştan sonra adam Şeytan'ı yenmiş. Tabi Şeytan bu, dervişe
    “ Bak eğer o ağacı kesmez isen olağan üstü bir şey olacak ve sen her gün yastığının altında bir altın bulacaksın” demiş.  Neyse lafı uzatmayayım, derviş bunu kabul etmiş!
    Gerçekten de derviş her gün sabah kalktığında yastığının altında bir altın buluyordu. Yaklaşık altı ay da böyle devam etmiş. Ama ondan sonra altınlar kesilmiş! Bunun üzerine derviş yine gayrete gelip, eline baltasını alıp yeniden yola koyulmuş. Niyeti yine o ağacı kesmekmiş. Yolda yeniden kılık değiştirmiş Şeytan ile karşılaşmış. Şeytan ona evvelki gibi engel olmak istemiş ve neticede yine güreşmeye başlamışlar. Bu sefer Şeytan dervişi altına alıvermiş.
    Derviş bu işte bir tuhaflık olduğunu anlayınca “Allah aşkına sen kimsin, nedir bu işin hikmeti?” diye sordu.
     Şeytan “ Bak arkadaş, sen ilk seferinde evinden çıktığında ihlâs ile çıkmıştın” Gerçektende niyetin o ağacı kesmekti. Bu yüzden beni yendin. Ama bu çıkışın altınlar kesildiği içindi, işin içine riya ve menfaat girdi, bu yüzden şimdi sen yenildin, ayrıca ben de Allah'ın kıyamet sabahına kadar hilelerine izin verdiği Şeytanım” dedi
    Evet efendim, işte böyle. Hakikaten etrafımıza bakındığımızda böyle halis niyetle yola çıkan birçok arkadaşımızı gözlemleyebiliriz. Yani birçok insan “Ben rızay-ı İlahi için yola cıktım” der. Lakin sonra şeytan ya da nefisle mücadele başlar. Başta şan, şöhret olmak üzere para, mevki ya da makam tatlı gelmeye başlayınca, rızay-ı ilahi de kalmıyor ortada. Biraz taviz, biraz kibir, biraz benlik derken bakıyorsun adamcağız dansöze dönmüş. Hepimiz zaman zaman kendimizi sorgulamalıyız. Niyetim ne kadar halis, ne yapıyorum, nereye gidiyorum? Diye
    Allah muhafaza eylesin. En kötü şey insanın kişiliğinden verdiği tavizlerdir. Zira taviz tavizi getirir. Böyle insanlarda ak güvercine benzemeye çalışan karakargaya benzerler.
    Ne kadar ona buna yağ yaksalar, ne kadar onu bunu yalasalar nafile! Nasıl ki, karakarga kendini beyaza boyamakla güvercin olmaz ise, karakterinde, niyetinde ve amelinde şaşı olanlarda iddia ettikleri şey ne ise olamazlar. Sadece iddia ettikleri şeyin müsveddesi olarak kalırlar. Dünyada bu küçülme ve aşağılanma, ahrette ise rezil rüsva olma. Değer mi? Tabi ki değmez!