Aradan  geçen  aylar.  Baharın  açan  kır  Çiçeklerini  sarartıp  soldurmuş.  Sıcakların  arttığı , Yaz’ı  getirmişti  Halim  anasına  seslenerek: 
-Ana  senin  biriktirdiğin  yumurtaları.  Satmak  için  Yozgat’a  götüreyim  de.  Onları  satıp  eve  çay , şeker  alayım  dedi. 
Anası: 
-Olur  oğlum.  Bende  bunu  solüyecadım , diye  ses  verdi. 
Halim  duraklayarak , birazda  utangaç  tavırlarla: 
-Anaaa!…  dedi. 
Anası: 
-N’ oğoldu  oğlum  gene…
 Uğunacah  Unun.  Çekileceh  Bulgurun mu  var , ne  isti yon?.. 
Halim  gene  çekinerek: 
-Şeeeyy!…  hııımmm!…   sandığında   saklı.  Kız  kardeşimin  elleriyle  işlediği.  O  oyalı  pullu  tülbentlerden  birini  versen  de.  Yozgat’a  gittiğimde  ceza  evine  uğrayıp.  Cananı  görsem.  Tülbendi  de  ona  versem.  diye  zorda  olsa  söyleyebildi. 
Anası   Halimin.  Canana  olan  Sevgi  selinin  önünde  duramayarak: 
-Sen  bilin  oğlum , gotürebilirsin , diye. 
Pazarda  satılacak  yumurtaları.  Kırılmasın  diye  biraz  samanlarla  kat   kat  karıştırarak.  Elleriyle  söğüt  dallarından  ördüğü  sepete  dizdiler. 
Oyalı  tülbendi de  almayı  ihmal  etmemişlerdi. 
Sabah  Namazını  kılıp.  Yumurtaları  da  alarak  evlerinin  yanı  başından  geçen  yola  çıkıp.  Yozgat’a  gidecek  olan  köyün  otobüsüne  bindi.
Yozgat’ta  un  pazarına  vararak.  Köyden  getirdiği  yumurtalara , yağlı  bir  müşteri  bularak  sattı.  Kazandığı  para  ile , önce  küçük  bir  kolan ya  aldı.  Bir  taraf dan  da  mırıldanıyordu: 
-O…  bu  kolan yayı  çok  sever!… diye. 
Tülbentle  kolan yayı  sarmak  için  bir  güzel  paket  yaptırdı.  Ve  bir  çırpıda  hapishaneye  gelerek  kadınlar  bölümünde  bulunan  nöbetçi  gardiyana: 
-Karga  köyünden  gelen.  Canan  isimli  mahkumla  görüşeceğim , dedi. 
Ziyaret  için  ismini  yazdırmak  gerekiyordu.   Biraz  düşünerek!…
-Ben  onun  hüzün  dolu  yüzüne.  Ela  gözüne  bakamam.   Belki de  o  beni  gene  yanından  kovar  diyerek.
Cananla  görüşmeyi  iptal  ettirmek  için    gardiyana:
-Benim  gitmem  gerekiyor.  Sana  zahmet   her zamanki  gibi  gene  şu  paketi  ona , yani.  Canan’a  verir  misin?...  dedi. 
Gardiyan.  Eline  tutuşturulan  küçük  paketi  Halimin  elinden  alarak.  Kadınlar  koğuşuna  geldi.  Cananı  buldu:
 -Bu  paketi  Karga  köyünden  geldiğini  söyleyen  o  topal…  kişi , bunu  sana  vermemi  söyledi  dedi.
Canan  bu  sefer  hışımla.  Gardiyanın  elindeki  pakete  saldırarak  dışarıya  çıkmak  istedi.  Bir  taraftan  da:
 -Halim!…  Halimim!…  diyerek.  Onu  görmek  istediğini.  Gardiyana  ve  hapishanenin  beton  duvarlarına  haykırıyordu. 
Gardiyan: 
-Boşuna  kendini  telef  etme  bacım.  O  çoktaaan  gitti , dedi. 
Canan  biraz  sakinleşerek.  Gönderilen  paketi  açtı  kolonyadan  biraz  dökündü.  Oyalı  tülbendi de  yüzüne  kapatarak , göz  yaşlarıyla  ıslatıyor.  Islanan  tülbendi  kurutup.  Yeniden  göz  yaşlarıyla  ıslatıyordu.
 
Halim  yeniden  çarşıya  uğradı.  Çay , şeker  gibi  ihtiyaçlarını  aldı.  Alışveriş  sırasında  askerliğini  tamamlayarak  köye  gitmek  için.  Yozgat’a  gelen  mahkum , asker.  Hafızla  karşılaştı  birlikte  kucaklaşarak  ve:
 -Geçmiş  olsun.  diyerek. 
Hasretlik  gideriyorlardı.  Hafız  Halime  seslenerek: 
-Halim…  Gar daş  ben  taksi  tutup  köye  gideceğim.  İstersen  sende  gel.  Birlikte  gidelim.  Taksi  parası  benden  haa  dedi. 
Halim  de: 
-Olur , diyerek. 
Alışverişlerini  tamamlayarak.  Köye  geldiler.
Halim  hediyelerini.  Canana  gönderdiği  için  mutluydu  ama , onu  görmek  isteyip  de. 
“Hüzün  dolu  yüzüne  bakıp  dayanamam”  diye  göremediği  için de  üzüntülüydü. 
Anası: 
-Oğlum   no ğordün?.  Canan  gızı  gordün  mü?,  nasılmış  eyimiymiş?…  diyerek .
Sanki  oğlu  anasını  dinlemiyormuş  gibi  kendi , kendine  konuşuyordu;
-Mapishane  de  nasıl  olunur  ki?..  Neyse  gordün  mü  bari?..  dedi. 
Halim: 
-Yapamadım  ana…   Cesaret  edip  yüzüne  bakamazdım.   Ya  gene  benimle  görüşmeyip.  Benden  hep  kaçtığı  gibi , gene  kaçar  görüşmezse?. 
Onun  için  bir  kolonya  aldım.  Tülbent  ile de  paket  yaptırıp  gardiyanla  gönderdim , diyerek. 
Birden  laf  değiştirdi: 
-Ana  kara  abalının  oğlu.  Hafız  var ya.  Askerden  terhis  olmuş.  Sağ olsun.  Yozgat’ta  taksi  tuttu , birlikte  geldik dedi. 
Anası:
-Yaaa…  hayırlısı  ile  sağ  salim  geldi  desene.  Öyleyse  bir  ahşam  çörek  edip  “hoş  geldin’e”  gidelim  dedi.
 Halim: 
-He  ana , iyi  olur , dedi…
Selam ve dua’larımla.