Biliyor musun kalbim?
Hiç sanmam…
Ben uzaklardan geldim,
Çok uzaklardan…
Kimsem yoktu,
Hatta kimsem olmalarını
istediklerimde…
 
Öyle yorgundum ki,
Ve öyle çoktum ki,
Tarif bile edemem…
Bir ordunun başında,
Toz duman içinde kaldığımda
savaş meydanında,
Gözlerim açık kalmıştı,
Son kılıcı sol böğrümden yediğimde…
 
Kimsem olmalarını istediklerim,
Kimsem zannettiklerim,
Öylece canlarını kurtarmak için,
Tozu dumana katıp kaçıyorlardı,
Bir ben kalmıştım,
Yaralıydım…
 
Ölmüyordum,
“Ölsem” dedim oysa ki,
Ölmüyordum…
Vuruşa vuruşa bir düzlüğe geldim
Bir Moğol savaşçısı,
Saygıyla ve gözleri yerinden çıkarcasına,
Hayretle bakıyordu…
 
Şaşkındı, şaşırmıştı,
Durmamı bekliyordu,
Bana bir şey yapmak istemiyordu,
Yapmadı da…
Aslında son bir kılıç darbesiyle
Ayaklarımdan,
Kollarımdan,
Seni alabilirdi,
Beni alabilirdi,
Yapmadı,
Oracıkta bıraktı…
 
Sözde dostlarım beni taşıdılar,
Doktor kılıklı bir adam
şifalı otlar koydu yarama,
İyileştim tam altı ay sonra
Son bir defa seni görmek i
stiyordum oysa,
Biliyordum çünkü,
Bırakmışlardı beni,
Satmışlardı savaş meydanında…
 
Gözlerimde bir kaç damla yaşla
kala kaldığımda,
O Moğol savaşçısı,
Bir önceki yaşantımda oğlumdu,
O an hatırlamıştı beni
Ve öldüremedi,
Yapamadı,
Ki,
Bir kralın başını götürseydi kralına,
İhya olacaktı,
Canıyla ödedi…
 
Beni bağışlamak onun hayatına mal oldu,
Aslında göz yaşlarım,
Biraz senin,
Biraz da onun içindi,
Vefasızlara ve bütün kahpe yalanlara
Sadık kalmayanlara,
"Kalbim" dediğim sana,
Olmayan sana,
Bulmayan beni,
Sarmayan, sarılmayan seni,
Hiç affetmedim son bir defa...