CUMHURİYET'in kurulduğu yıllarda ülkemizde tarım sektörü daha ön plandaydı. Ekonomi çiftçinin haliyle de köylünün omuzlarında ilerliyordu.
Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözü o yılları daha iyi özetliyor.
Zaman içerisinde sanayileşmeye gidildi ve tarım sektörünün ekonomi içerisinde aldığı pay da giderek azaldı.
İlerleyen yıllarda sanayiye bağlı üretimin artması, ticaretin gelişmesine önemli oranda katkı sağladı ve bunun sonucunda da hizmet sektörü giderek büyüdü.
Evet, hizmet sektörü…
Hizmet sektörünün en yalın haliyle, tarım ve sanayi dışındaki tüm diğer faaliyetlerden oluştuğu söylenebilir.
Genel kamu hizmetleri, özel sektör hizmetleri, dinlenme ve eğlence hizmetleri ile kişisel hizmetler de yine hizmet sektörüne dâhil edilebilir.
Yozgat ölçeğinde bakalım şimdi…
Bugün o veya bu şekilde tarımdan gün be gün uzaklaşmış, sanayileşmeden ve üretimden payına düşeni alamamış bir Yozgat var.
Çoğu Yozgatlı, memleketini küçük bir memur şehri olarak tanımlar.
Yaklaşık 11 yıl önce kurulan Bozok Üniversitesi Yozgat’ın gelişmesi adına atılan en büyük adımlardan biri oldu ama bu adım en fazla hizmet sektörünün gelişmesine sebep oldu.
Dinlenme ve eğlence hizmetlerindeki artışı sizler de gözlemliyorsunuzdur.
Lokanta, restoran, kafeterya gibi mekânların sayılarında son 10 yılda olağanüstü bir atış oldu. Hemen her cadde ve sokakta kafeterya veya fastfood olarak adlandırılan çabuk yemek işletmelerinden var.
Görüyorum, çok güzel mekânlar açılıyor. Gayet özenle seçilen mobilyalar, aksesuarlarla süslenmiş kafeteryalar ve restoranlar…
Buraya kadar her şey güzel ama ya sonrası?..
İnsan odaklı hizmet veren mekânları işletmek kolay değildir. Öncelikle müşteri ile birebir irtibat halindesinizdir ve temizlikten tutun da ortamın kokusuna kadar her şeye özen göstermeniz gerekir.
Hizmet sektöründe faaliyet gösteren işletmesi olan çok sayıda arkadaşım var. Gittiğim mekânlarda gördüğüm eksiklikleri muhatabına bildiririm, bildiririm ki kaliteli hizmet versinler.
Geçtiğimiz günlerde yaşadığım bir olayı paylaşayım…
Eve giderken yolda karşılaştığım bir arkadaşımla çay içelim dedik ve merkezde bir kafeteryaya girdik. Garson geldi, iki çay söyledik ama arkadaşım çayını fincanda istedi.
Çay geldi. Benim çay bardaktaydı ama sıcak değildi. Arkadaşınki ise fincan yerine kocaman bir kupada gelmişti. Üstelik bu kupa kirliydi.
Tam garsona sesleneceğiz, bizi duymadı gitti...
Belki de duymak istemedi.
Kafeteryanın sahibini de tanıyoruz.
İşte konu buradan açıldı.
Özetle, şunları konuştuk; “Onca para harcıyorsun, dekorasyona binlerce lira döküyorsun ama hizmette kalite yok. Müşteri memnuniyeti önemsenmiyor.”
Yazık…
Sebeplerini düşünmeye başladık.
İşletme sahibinin asıl işi kafeterya işletmek değil. Zaten işin başında da pek durmuyor. Bir sorumlu atamış, gitmiş. Çalışanların çoğu da üniversite öğrencileri, tam veya yarı zamanlı…
Çalışan çocukların derdi günü bitirip yevmiyelerini alıp gitmek. Çünkü kafada başka şeyler var.
Sonra ne oluyor?
Onca emek ve parayla kurulan bu işletmeler bir bir kapanıyor.
Konu her zamanki gibi dönüp dolaşıyor yine kalifiye elamana geliyor.
Yozgat bu anlamda talihsiz...
Kalifiye eleman buradan gidiyor. Kalırsam kıymetim olmaz düşüncesi ile göç ediyor.
Oysa hizmet sektöründe en büyük etken çalışan personeldir.
Siz istediğiniz kadar güzel mekânlar yapın, istediğiniz kadar para dökün, iş personelde bitiyor…