DİL, ulus olmanın başta gelen ölçütlerinden biridir.  Bu nedenle değer verilmesi, geliştirilip güçlendirilmesi ve korunması gereken bir ögedir. Atatürk’ün 1932’de Türk Dil Kurumunu kurması işte bu amaca ulaşmak içindi. 
Dilimiz; uzunca bir dönem Arapça ve Farsçanın, sonra da Batı dillerinin etkisinde kalarak pek çok yabancı sözcüğün akınına uğradı. Bu durum; Türkçemizin kendi öz değeri olan sözcüklerin giderek kullanılmamasına, yerini dilimize dışarıdan gelen sözcüklere bırakmasına neden oldu. Dolayısıyla dilimizde 'yozlaşma' diye adlandırabileceğimiz olumsuz bir durum ortaya çıktı.  
Türk Dil Kurumu; Atatürk döneminden 12 Ağustos 1983 tarihine dek dildeki bu yozlaşmanın önüne geçebilmek çok değerli çalışmalar yaptı, dilimize giren yabancı sözcüklerin yerine Türkçe karşılıklar buldu, gerektiğinde yeni sözcükler türetti; ama bu konuda çeşitli engellerle karşılaştı. 1983’ten itibaren  Başbakanlığa bağlı Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu içine alınarak bir devlet dairesine dönüştürüldü. Buna kapatılmıştır demek, daha doğru olur. Böylece dernek statüsündeki bağımsız Kurum, artık seçilmişlerce değil; atanmışlarca yönetilir oldu.
Mevcut statüdeki Türk Dil Kurumu, yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar kazandırma çalışmasını sürdürse de bu durum eski hızından uzaklaştı. Kurum, dilimizdeki sözcük sayısını artırmak için de birtakım çalışmalara başladı; ancak pek çok yabancı kökenli sözcüğü, kimi zaman Türkçenin ses yapısına uydurarak kimi zaman da olduğu gibi Türkçe Sözlük’e alarak yozlaşmadan kurtarmak istediği dilimizi yeni bir çıkmazın içine sürükledi.
Türkçe Sözlük’e baktığımızda akla hayale gelmeyen yabancı kökenli sözcükle doldurulduğunu görüyoruz: Aktüeryal, arktik, azonal, barkarol, bazofil, bibliyotek, decrescendo, dendroloji, fecrikazip, fonolit, galvano, jenosit, lalüebkem, lejant, metrdotel, monden, müzahrefat, nısfınnehar, otodidakt, pantograf, perforaj, streptokok, tranş, trotinet, viziyer bunlardan yalnızca birkaçıdır.
Yabancı kökenli sözcüklerin dilimize sel gibi akışı, yanında başka sorunları da getirdi. Özellikle 'AVM' diye adlandırılan  alışveriş merkezlerinde yabancı sözcük kullanımı tavan yaptı. Dükkân adlarına şöyle bir baktığınızda bunu hemen fark ediyorsunuz: Vanns, Rossmann, Merrell, Skechers, Sportive, Campanola, Wish You, Hobby Time, Lifesytle Nutrition, Crocs, daha neler neler…
İşin garibi, “Kırk yıllık Kâni olur mu Yani?” örneği, daha önce kullandığımız sözcükleri de  yabancı kökenli sözcüklerin ses özelliğiyle söyler ve yazar olduk. Ankara’yı “Angora”, Anadolu’yu “Anatolia”, Türk’ü “Turk”a (Digiturk, Turkcell) çevirdik. Dilimizdeki bu yozlaşmaya ne zaman 'dur' diyecek yetkililer?..
Ne zaman dilde yozlaşmadan söz etsem Bolulu Ali Özdemir’in “Vatandaş Türk Osman” adlı yazısı aklıma gelir. Bu duyarlı kardeşimiz, dilimizin yozlaşmasından duyduğu üzüntüyü şöyle aktarıyor:
Osman Bey, sabah saat 7.00'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi.
WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile bireylerine, “Çav!” deyip Hyundai otomobiline bindi. Blaupunkt radyosunu açarak rock müziği buldu. Ağzına bir Polo şeker attı.
Şehrin göbeğinde bulunan Mega Center'daki ofisine varınca Casper bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel'e girdi. Ofisboydan nescafesini istedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için grissini yedi. Öğlen Wimpy's Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.
Akşam üzeri iş çıkışı Image Bar'a uğrayıp CB'sini yudumladı, sonra köşedeki Shopping Center'a uğradı. Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kâğıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi.
Hafta sonu eşi Münevver'le Galeria'ya giden Osman Bey, showroomları dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı.
Akşam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Osman Bey, kanallar arasında zapping yaparak First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programları izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı.
Saat 22.00'ye doğru Show'da Türk dili üzerine panel başladı. Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken kendini mutlu hissetti. "Ne mutlu Türk'üm diyene!" diye gerindi ve uykuya daldı.

Bir an önce kendimize gelmeli ve yabancı sözcüklerin dilimizde böyle özgürce cirit atmalarının önüne geçmeliyiz. Yetkililer, dilde yozlaşmanın önüne geçmek ve dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak için gerekirse yeni yasal düzenlemeler yapmalıdırlar. Yoksa dil birliğimiz büyük yara alır.