Bir gün daha başlarken uzaklarda ve sadece büyük atlaslarda gördüğümüz ama bilmediğimiz diyarlarda nefes alırken, kraliçem sen gelirsin aklıma…
    Gün kıvırcık saçlı kız çocuğu gibi gülümsedi, yine gözleri dolu dolu, başı duman duman, rahmet yağıyor şehrime.
    Günaydın, bugün sekizde uyandım, uyandığımdan beri hep aklımdaydın. Bir sigara yaktım, uzaklara daldım. Hayat bizi sen ne sandın?     Dedim demesine de…
    Aklımdaydın…
    Gecesi uzun nice ayazlara gebedir hayat fakat farkında olmak zaman ister.
    Yangınlar çıkmaya ve sen yandıkça çoğalmaya devam edeceksin.
    Bak sevgili, şehrini, şehrimi ve yaşanılası ne kadar acı varsa hepsini çok iyi bilirim.
    Şimdi toparla kendini ve lütfen olumlu, güzel şeyler düşün.
    Her kışın sonu bu ülkede son yüzyıldır yaz ve inanıyorum ki üşüyen kalbine yakında güneş doğacak.       
    Soğuk bir kentte mahkum değil hükümdar olmak ve hatta ısıtmak istiyorsan şehrin gözlerini, kalbindeki ateşe güven.
    Bir goncadır ilk doğuş ve açan güldür yaşamın kan kırmızısı yaprakları. Dikeni batsa da gülün fark etmez nefes alırken.
    Çünkü yaşam böyle bir şeydir…
    Ve sevgili yüzüne çarptığın sularda, attığın adımlarda gizlidir yaşam birde gerçek başarı yürekten gelen hareketlerde saklıdır.
    Sakladığın gerçeklerine sahip çık, güne gülümse.
    Bir sesse aradığın, seslen yeter ki çığlığın olurum, bir mum aleviyse aydınlığa çıkan yolun, güneşin olurum.
    Her şey sende gizli, iste yeter ki…     
    Ölüm gelmişse, gönlün kara sevdamdan geçmişse, sefalar hoş gelmiş, gelmemiş neye yarar?
    Gece uzunmuş kısaymış, sen yoksan hep karanlık, güneş doğsa ne yazar?
    Ömür bir pula satılmışsa ve Halil İbo'lar musalla taşına yatırılmışsa, haklısın “boş ver” deyip bir Fatiha'yla yalanları yolcu etmeye.
    Lakin, yürek bu işte…
    Aslında kurduğum dünyada sabrın kabuğu çoktan çatladı.
    Hasretin gurbette her gün bir fazla ve gözlerin her gün biraz daha uzakta.
    Dayan diyorum kendime, dayan aslanım kıvırcık saçlı kızımız için, güneş açmış gül bahçelerimiz ve sevdamızın burcu burcu kokan karanfilleri için dayan…
    Ve dayanıyorum işte her türlü acıya, senin yokluk belana sonra kırdığın, unuttuğun kalbimin kanamalarına…
    Gülümüz solmasın, sen solma sevgilim.
    İste yeter ki yağmur olur yağarım, ben bu sevdayı inan bin kez baştan yazarım, sen iste yeter ki sevgili…
    MECBUR DEĞİLDİN
    Mecbur değildin bana… Kâfiydi selamların yüreğime laf anlamaz gecelerde.
    Kâfiydi sana bir gecelik bakışların ve kiralık anlarından çekip çıkarttıkların yetmeliydi bana, biliyordum…
    Bilmeyen, söz geçmeyen, laf anlamayan yüreğimdir, özür dilerim…
    Belalı bir aşkın bıçağında bölünüyorum, yüreğimin her bir santiminde, milyon kere ölüyorum. Gece aymaz bir sancıyı içine hapsediyor.
    Gece hayâsız ve bu gece çok duldasız kiralık yârim. Kendimi saklayacağım, iniltisiz bir köşe, sorgusuz bir sokak yok.
    Caddeleri köpekler basmış, uğultular ruhumu kemiriyor. Susmayan havlamalar esintisinde, karanlık içimi yakıyor ve ben kaçacak bir yol bulamıyorum…
    Bağırmak istiyorum, bütün şehri uyandırmak. Çılgınlar gibi koşmak, bütün yolları bitirmek ve sana, yalnız sana bir kez daha bürünmek istiyorum.
    Sensiz olmayacak bunu iyice öğreniyorum ve senle de…
    Acılara alışmam gerekiyor.
    Tekliğe, susmaya, bilinip de bilinmezlikten gelinmeğe, dayanılmaz acılara ve sensiz yaşamaya katlamam sonrada hiçbir sual etmemem icap edi-yor…
    Gel de eğil, bükül, gel de sen sus!
    Bu çaresiz halime kiralık yârim?
    Buz tutan yüreğimden son bir kez daha yalvarıyorum; ne olur yaslan yüreğime, ne olur son bir kez daha ısıt en güzel yerinden.
    Bas bağrına eriyip akayım gözlerimden ve sonra sonsuza kadar ağlayayım bu aşkın sensiz yerinden…
    Kira zamanı geldi, yüreğini, bütün bedenini haczetmeye utanıyorum.
    Sen gel ve bu hesabı kapat kiralık yârim. Bekleyecek, tahammül edecek gücüm kalmadı…