Tüm canlı bitkiler yağmur sularından kana , kana sularını içtiler.
Yeni uykudan kalkmış bakire kızlar… gibi başını gökyüzüne çevirmiş kır çiçekleri ve yağ gülleri de Rabbi’sine şükrediyorlardı.
Gökyüzündeki bulutlar ise, her bir yağmur tanelerinin yanına birer melek… katarak yer yüzündeki tüm canlı ve cansız cisimleri… cömertçe ıslatıp, bir annenin evladını sevgisi ile yıkadığı gibi doğayı suluyordu.
Bekir Çavuşun Çavuş ile Memmet… Onbaşı birlikte Mesaris… marka bir traktör satın alıp köye getirdiler.
Tüm köylü çoluğuyla - çocuğuyla traktörün etrafına “Sübhanallah” boncuğu gibi dizilmişler, teknoloji harikası olan o traktörün hakkında dedikodu… üretiyorlardı.
-Traktörün sesi hırıl , hırıl ediyo...
-Yok efendim,
-fazla yem vermişler harhalde tohmaladı, çabuh bi ayran verin la... diyerek çıkan laflar yankılanıp, gökyüzünde bulutlaşıyordu.
Yaşlı kadın Deli Anşe… o kalabalığı yararak traktörün yanına geldi ve ellerini beline koyarak, biraz da sallanarak;
-Hey gurban olduğum Allah!... Bu motor mu neyse, ne gozel yaratmışsın... diyerek şaşkınlığını sergiledi.
Memmet… Onbaşı ve çevresindeki insanlardan bazıları gülerek;
-Anşe… Nene, o Allah yapısı değil, Allah’ın yarattığı kulların icadıdır, diyerek Anşe Nene’lerine gerçeği anlatmaya çalışıyorlardı.
Anşe… Nene’leri de:
-Gulları ne bilirmiş?... diyerek şaşkınlığını sürdürüyordu.
Bekir Çavuş’un diğer oğlu Mustafa, Mesaris motoruna binerek, birkaç kişiyi de yanlarına aldılar ve
-Garga Koyün de şole bi gezek diyerek, gösteri turuna çıktılar.
Traktörün tır , tır seslerini duyan yağız atlar ve kağnılara koşulan camızlar ve öküzler;
-Bizim pabucumuz dama atıldı herhalde... diye mırıldanıp;
-Ucu delikli demir çıktı mertlik bozuldu... dercesine garip, garip traktöre bakıyorlardı.
Coşkun suların çağıldayarak aktığı bağların özün altında Kel Selim, Çulcunun yarım bıraktığı un değirmeninin eksiklerini tamamlayıp;
-Bereketi Allah’tandır, diyerek suyu değirmene yönlendirmek için bendin ağzını açtı.
Coşkun akan sular hücum… emrini almış gibi, değirmenin oluklarına patır, patır akarak ve değirmenin taşını şiddetli bir gürültü sesiyle yeni dişlenmiş taşı çevirmeye başladı.
Değirmenci Selim’in yüzü gülüyordu çünkü Değirmenin yapılması için çok emek vermişti. Köyde ona;
-Sen bu işi yapamazsın ve sen bu işi kıvıramazsın... “Bak Çulcu… yarım bıraktı...” diyerek seslerini yükseltiyorlardı.
Değirmen taşının dehşetlice daire çizerek dönmesi, Değirmenci Selim’in çok hoşuna gidiyordu çünkü yaptığı bu iş, inancın ve azmin bir zaferiydi.
Başarının karşısında yükselen o yanlış… sesler, alçalıp secdeye… vararak ezilip büzülüyorlardı.
***
Hacı kanın odası dolar taşardı.
Sohbeti duyanlar ona koşardı.
Bülbüller öter diller coşardı.
Sohbetler güzeldi benim köyümde.
***
Bağ gilin çayırda otursam kalsam.
Seyredip etrafı uykuya dalsam.
Gelmişten geçmişten hayaller kursam.
Rüyalar güzeldi benim köyümde.
Selam ve dua’larımla.