ELİNDE 'Asker Bavulu' da denilen ahşap çanta ile uzaktan göründü, gezginci; berber, dişçi, ağaçlara aşı yapan yaşlı adam. Köyün alt kısmından yukarıya doğru tırmanırken, 'haydi berberiniz geldi, dişçiniz geldi, aşıcınız geldi' nidaları kulaklarımızda çınlamaya başladı, yorgun ve bitkin adamın sesi... 
Yokuşu çıkıp, yeni yapılan, deposu olan, köyün ikinci harman yeri olarak belirlenen bölgedeki 3 gurnalı çeşmeye ulaştı. Kasketini çıkartıp, yere bıraktığı bavulunun üzerine koydu. Önce elini, yüzünü yıkadı. Sıcaktan akan terinin yerini su damlacıkları aldı. Derin bir nefes çekti, iki kolunu arkaya doğru gerip, göğsünü öne doğru çıkartıp, 'offff' diyerek, nefesini toplu halde bıraktı.  Ceketini çıkardı, onu da bavulunun üzerine yerleştirip, kollarını sıvadı, topuklarına bastığı iskarpinini, sonrasında da çoraplarını çıkarttı. Paçalarını sıvayıp, abdest alıyormuş gibi kollarını dirseğine kadar yıkadı. Ensesine, göbeğine kadar açık gömleğinin altındaki fanilesinin içersine elini sokarak, serinlemeye çalıştı. Ayaklarını yıkadı, çoraplarını silkeleyip, içerisine dolan taşı, toprağı, saman kırıntılarını temizledi, ayağına yeniden geçirdi.  Bu esnada köylüler de yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı bile. 
Selam veren, bir kenara oturup, gezginci sanatkarın tezgahını kurmasını beklemeye koyuldu. Gezginci sanatkar/zanaatkar, bavulunu alıp, ağaç gölgesine geçti. Bavunu açıp, içerisinde  sofraaltı olarak bilinen bir bezi çıkartıp, yere serdi. Bavulundan çıkarttığı, tıraş makinası, makas, ustura, diş çekmede kullandığı kargaburnu penseyi, gazlı bez, pamuğu dizdi. Havluları omuzuna atıp, kapağını kapattığı ahşap bavulu dikine koyarken, 'önce kim tıraş olacak?' sorusunu yöneltti. Etrafını çevreleyen, yaşlı genç, çocukları bir çırpıda süzdü...
***
Rahmetli eniştem Ahmet Kayhan, İncirli Köyüne öğretmen olarak atanmıştı. Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü'nden mezun olan eniştem, hem okul müdürü hem de öğretmendi. Arada bir imam bulunamazsa camiye gider, vakit namazlarını da kıldırırdı. Darbe sonrasında köyün tek okumuş ismi olarak, görevden alınan muhtarın yerine ataması yapılınca sorumluluğu da arttı. Çeşmeyi de o yaptırmıştı, depolu. Kaynaktan suyu getirmek için boru yetmeyince, daha fazla ileriye götürememiş, okul ile harman yeri olarak kullanılan bölgede, yolun kenarına çeşmeyi kondurmuştu. 'Çeşmenin suyundan beslenir, suyusuz kalmaz büyür'diye de hemen yakınına ağaçlar dikmişti. Ağaçların bir-ikisini köyün ileri gelenlerinden Ali Nabi Bey, bahçeden sökülmesine izin vermişti. O ağaçlardan sanırım iki veya üçü tutmuş, gölgelik yapıyordu.  
***
Ak sakallı, yaşlı biri 'sakalımı düzelttireceğim ama önce şu dişime bakıver' diyerek, yanaştı. İki elinin parmaklarıyla dudaklarını açıp, dişlerini göztermeye çalıştı. Gezginci zanaatkar, inceledi, elindeki metal bir çubuklar dokundu, 'çürümüş' dedi, 'çekmezsek acıların dinmez' diye de ekledi. Yaşlı adam, biran durakladı. Sonra 'hele sakallarımı düzelt, saçlarımı da bak, uzun yerlerini kes, gerçi gelin düzeltmeye çalıştı ama yine de biraz uzun, düzgün yapamadı' diyerek, dik konulan bavulun üzerine yerleşti. 
***
Ahşap bavul, sandalye olarak kullanılıyordu. Kişi büyükse dik, küçükse yan, çocuk ise yatay olarak yere konulup, üzerine oturuluyor, gezginci sanatkarda yapılması gerekenleri kolayca yapıyordu.
***
Yaşlı adam tıraş oldu, zanaatkarın elindeki kırık aynadan sakalına, saçına baktı, ensesini görmeye çalıştı. 'Sağol' deyip, parasını ödeyip, uzaklaştı. Bu kez gençlerden birisi oturdu. Sakal tıraşı olmak istiyordu. Aslına bakarsınız sakalı da yok gibiydi. Köse gibi birisi olmasına karşın, ustura ile tıraş olmak istediğini söyleyip, oturdu. Gezginci, gencin önüne havluyu takıp, sabunlarken konuşmaya başladı. 'Evde tıraş olmuşsun!' dedi. Genç yarı utangaç, 'Sakalım daha gür gelsin diye ustura ile tıraş olmak istedim!' yatınıtı verdi. Tıraş sonrasında bedelini yanında getirdiği iki yumurta ile ödedi. Aradan zaman geçti, sıra bana gelmişti. Gezginci 'gel hocamın emaneti gel' diyerek, beni kollarımın arasından tutup, bovulun üzerine oturttu. Tıraş makinesini eline aldı, tıraşa başlayacaktı ki eniştem göründü. Gezgincinin elindeki tıraş makinasını aldı, ensemden başlayıp, makine ile tıraş yaparken, gezginciye de laf yetiştirmeye çalışıyordu. 'Geçen geldiğinde herkesi eşşek kırkar gibi kırkıp gitmişsin. Köylü senden şikeyitçi oldu. Bak böyle tıraş edeceksin, yarısı kısa, yarısı uzun olmaz' diyerek, bir usta gibi gezginciye tıraşın nasıl yapılacağını anlattı. Sonra makinayı tekrar gezginciye teslim etti. Bir süre gezgincinin nasıl tıraş ettiğini izledi. 'Ben gidiyorum' diyerek, arkasını dönerken, 'Tıraşını yap, dişi çekilecek varsa çek, parası olandan parasını, malı olandan malını al, olmayanı da idare et, yoksa bana gel' diyerek ayrıldı. Gezginci işini bitirdi, bavulunu toplayıp, geldiği gibi köyden ayrıldı...