JEOPOLİTİĞİ ve üzerinde yaşayan Türk milletinin tarihinden kaynaklı, güçlü olmadıkça tehlikelerden azade olmayacak Anadolu toprağı Türkün vatanıdır.
    Konumu ve tarihimiz nedeniyle dünlerde var olan ama alçak seviyelerde dillendirilen Kıbrıs sorunu bugünlerde Rumların hareketlendirmesiyle Doğu Akdeniz sorunu adıyla anılmaya başlandı.
    Kıbrıs adası 1571 yılında Türkler tarafından feth edildi. Osmanlı Rus harbi sonrası 1878 yılında güçsüzlüğümüzden yararlanılarak İngiltere’ye kiraya verilmeye zorlandı. 
    Kıbrıs bizim elimizden çıktıktan sonra orada yaşayan Türkler hiç rahat edemedi. Rumlar 1963 ve 1974 yıllarında toplu katliamlar yaptılar. Türkiye Garantörlük hakkından yararlanarak 1974 de Adaya müdahale etti, Türkleri katliamdan kurtardı. 15 Temmuz 1975 Kıbrıs Türk Devleti, 15 Kasım 1983 de de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kuruldu.
***
Rumlar Avrupa’nın şımarık ve akılsız çocuğudur. Güçlü olsalar da olmasalar da şımarıklıkları üst seviyededir. Ana hataları kendine değil bir başkasına güvenmeleridir. Avrupa ülkeleri de her zaman bu şımarık çocuktan yararlanmaktadır. 
Kurtuluş Savaşında muhatabımız olduğu halde İngiltere, Fransa, İtalya kendileri geride kalarak Rumları, Yunanlıları öne sürmüşlerdi. Sonuç Yunanlıların denize dökülmesi ile sonuçlanmıştı. Şımarıklıkları hala devam etmektedir. Maalesef bu şımarıklığında Türkiye’yi yönetenlerin kabahati büyüktür. 
17 senedir Akdeniz’de ki kendi adalarımıza sahip çıkamadık Yunanlılar işgal etti asker konuşlandırdı ve üs kurdu, sessiz kaldık. 
1923 Lozan Antlaşmasında “silahsız kalması” koşuluyla Yunanistan sınırları içinde bırakılan Sisam adası askeri üs haline getirildi, Bayraklarını dalgalandırıyorlar. Buna da ses çıkarmadık.
***
Kıbrıs adasın da Güney Kıbrıs Rum Devleti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kıbrıs Anayasasına göre eşit hak ve yetkilere sahiptir. Buna rağmen Rum yönetimi Doğu Akdeniz’de bulunan Doğalgaz ve Petrolden sadece kendilerinin yaralanmasını istemektedir. Bu nedenle de Türkiye’nin önünü kesmek ve yalnız bırakmak düşüncesiyle AB ülkeleri ile anlaşarak bu isteğini sonuçlandırmak arzusundadır. 
Yanlış dış politika stratejimiz nedeniyle Akdeniz’e kıyısı olan devletler de (Mısır, Libya, Suriye; İsrail,  Lübnan vs.) Rum yönetiminin yanında yer almaktadır. ABD ise desteğini şimdilik resmi açıklamamakla birlikte Rum yönetiminin yanında durduğunu hissettirmektedir. Doğu Akdeniz’de KKTC ve Türkiye’nin egemenlik hakkını elimizden almak ve etrafımızı çevirmekle meşguller. Sorun yaşanılan Doğu Akdeniz havzası doğu-batı hattında 4 bin kilometre, kuzey-Güney hattında 750 kilometrelik bir alanı kapsayan bir alan. Bu havza Suriye kıyılarından başlıyor ve Sicilya adasını içine alarak Tunus’a kadar ulaşıyor.
Söz konusu bölgede önemli miktarda doğalgaz ve petrol bulunmaktadır. 2009 yılında İsrail açıklarındaki Tamas sahası, 2010 yılında aynı bölgede keşfedilen Leviathan sahası, 2012 yılında Rum Yönetiminin Münhasır Ekonomik bölgem dediği yerdeki Afrodit sahasında çok önemli miktarda doğalgaz bulunduğu tespit edilmiştir. Bu bölgelerde tespit edilen doğalgaz miktarı, 3,5 trilyon metreküp, 1,7 milyon varil petrol rezervlidir.
Bu bölgede hakları olan ülkelerden Türkiye ve KKTC dışarıda bırakılmak istenmektedir. Buna karşılık burayla uzaktan yakından ilgisi olmayan AB ülkeleri ve ABD Kuzey Kıbrıs Rum yönetimiyle anlaşarak müdahil olarak pay alma yarışındalar
***
Bu sıkıntılarla ilgili Yunanistan Başbakanı Çipras yanlış dil kullanmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yunanistan Başbakanı kendine göre bir şeyler söylüyor. Ne söylerse söylesin. Biz Doğu Akdeniz’de ki haklarımızı korumakla kararlıyız” sözüne Çipras’ta “Yunanistan ya da Kıbrıs’ın egemenlik haklarını ihlal edecekler bilmelidirler ki; bunun maliyeti büyük olacaktır” diyor.
Cipras’ın yaptığı yansıtmadır. Bilindiği gibi yansıtma “Kendine ait özellikleri, davranışları direk karşı kişiye yansıtır. Bir anlamda kişinin ayna karşısında kendine söyleyeceklerini başkasına söylemesidir.
Türkiye sıkıntılı dönemden geçerken İktidar veya muhalefet ihanet içinde değillerse bu gerçeklerden hareketle vatan ve devlet konusunda bir araya gelmeli, dışarıya karşı samanimi birlik görüntüsü verilmelidirler. S-400’lerin alımı tamamlanmalı ve hava sahamız koruma kalkanı altına alınmalıdır.
Savunma Sanayi dalında güçlendirici bütün yatırım ve atılımlar yapılmalıdır.
Ülkücülerin 1980 den önce söylediği gibi “Ne Amerika Ne Rusya Ne Çin, Her şey Türke göre, Türk tarafından Türk için” sözü hayata geçirilmelidir.
Türk Dünyası ile ilişkiler üst seviyeye çıkarılmalı ve Komşu devletler le mutlaka ama mutlaka ilişkiler bir yolunu bulunup normale döndürülmelidir.