EVİNİN  önünde  sarmaşık  dallarının  altına  kendini  adeta  mıhlamış  hiç  konuşmadan  derin, derin  düşünüyor  gamlı  ve  kederli  yüreğinin  sızılarını  dinliyordu. 
Gül ağacı içini çekerek kahirli, kahirli  söyleniyordu:
-Hani köyde daha çok gezecektik dağ  bayır gezip sevgimizi sevdamızı avazımızın çıktığı kadar bağırarak çiçeklere, yağ  güllerine, güz güllerine yani anlayacağın  tüm  deli  güllere  hatta sarı çiğdemlere, öksüz  oğlanı da  unutmadan  sevgimizin  yellerini  estirecektik, dedi.
Salih…  sabrını biran bırakarak ateşi  yükselmiş bir çocuk gibi celallenerek:
-Eee yeter be bıktım sizden… sizin bu  isteklerinizden sevginizden sevdanızdan. Sanki ben istemiyor muyum, sanki ben ellerimle dokunup  hissetmeyi  burnumla güzel kokular çekmeyi  istemiyor mu sanıyorsun ama olmuyor, olmuyor işte,  diyerek. 
Rüzgar olup esti ağaç dallarında yaprak komadı döktü göz yaşlarıyla da sel oldu coştu, doldu taştı  bağ bırakmadı bahçe komadı delice coştu bostanları sel suya katıyordu.
Baş  parmak…  her zamanki gibi yine  ağır başlılığını göstererek Salih’in celallenmesine engel olarak:
-Yeter sus artık kendi canını yakıyorsun bizleri de fazla üzme, diyerek. 
Salih’in deli, deli esen öfke yelinin hızını kesiyordu. Oda baş parmağının… dediklerini  dinleyerek sustu ve ortalığı derin bir sessizlik  kapladı. Kuşlar artık uçmuyorlar ağaçlardan  yerlere dökülen yapraklarını da rüzgar  bir oyana bir bu yana savurmuyor karıncalarda:
-Ses  çıkarmayalım, diyerek. 
Nefes  almıyorlardı. 
Salih… başını hafif kaldırarak dostlarının soluk benizlerine bakarak ve öfke  pişmanlıklarını da avuçlarında ovalayarak:
-Hakkınızı helal edin özür diliyorum, diye. 
Rabbine tövbelerini gönderiyor.
Peygamber efendimiz (s.a.v) nede  yüzlerce binlerce salavat… hediye eğliyordu.
Gözlerinden akan yaşlarla:
-Allah’ım  af, et beni af, et bu deli ve aciz kulunu, diyerek. 
Başını ellerinin arasına alarak bir taraftan da mırıldanarak deli gönlüne dertli, dertli türküler söylüyordu.
Selam  ve  dua’larımla.
***************************************************
Seher  vakti  deli  gönlüm  yine  coştu.
Nedenini  bilmediğim  o  yaşlar.
Neden  hep  akar  ha  akar...
Penceremin  demirlerine  konan  kuşlar.
Söyleyin  beni  yakıp  kavuran  birimi  var?.
Yoksa  boşuna mı  kabarıp  coşuyorum?.
Yüreğimi  kavuran  ey  mazlum.
Bitir  çilemi  ferim  kalmadı.
Yada,  yada. Gel  yanıma  ne  olur.
Uzak  durma...
Çiçek  sulayalım  güller  derelim.
Sana,  karşı  dağlardan  mor  koyunların.
Ak  sütlerini  sunayım.
Kor  ataşa  gerek  yok  ben  yandım, yandım.
Ben  sana  sevdalıyım  ya,hu.
Bir  orada  bir  burada  sevdamı  olurmuş?.
Yanımda  kalıpta  uzak  durma.
Tut  elimi  erişemesem  de.
Yalnız olmuyor gülüm yaz beni oku beni.
Bitir  sevdamı ya,hu  bittim  bitir  beni.
Sana  varmak  için  yanmak  lazımmış.
Yandım  ,kavruldum  vardır  beni.
O  güzelin  güllerini  derdir.
Yeter  artık  oyalama  beni...
Bu  gönlüm  senin  için  yansın  diyorum.
O da  gidiyor  onunla  bununla  eğleniyor.
Yoksa  bu  gönül  deli mi  ne?.
Belki  de  aşkı  sevdayı  bilmiyor  bu?..
Çocuk  oldum  hep  yarım  kaldı.
Seni  aradım  o  götürdü.
Yaralı  kaldım  derman  olmadı.
Bozulmuş  bağımda  sarı  üzümler.
Kara  oldu  yar  olmadı.
Gel  bana  ne  olur  yar  ol;
Derman  ol,  yaren  ol.
Sessizlik  sevdamızı  yazalım.
Kanatlı  karınca  olup  uçalım...
Boğazımda  düğümlenen  düğümleri.
Çözen  güllerle.
Adını  hep  hasret, sevda,  aşk  diyelim.