SOĞUK havalar yanakları okşayarak her yerde kendini hissettirirken, Ahmet Öğretmen öğrencilerine seslenerek;
-Çocuklar, Okulumuza yeni iki Öğretmen gelecek. Bugün okul çıkışında Köy otobüsünün önüne geçin, yeni Öğretmenlerinizi karşılayın ve daha önce yeni Öğretmenler için hazırlanan eve Köyden biraz odun ve tezek toplayalım, dedi.
Öğlen sonrası dersleri iptal ettiler ve Ahmet Öğretmen yanına odun taşıyacak Öğrencileri alarak Köyde odun ve tezek sözü verenlerin evlerine uğradılar. Aldıkları odun ve tezekleri yeni Öğretmenlerinin evine taşıdılar. Ahmet Öğretmen, Öğrencilerine;
-Çocuklar işiniz bitti, isterseniz yeni gelecek Öğretmenlerinizi karşılamak için otobüsün geleceği Yenice Köyün yolu olan o yere gidip bekleyebilirsiniz, dedi.
Çocuklar koşuşarak otobüsün duracağı yere geldiler ve Çocukça oyunlar oynadılar.
-Soğuktan çok üşüdük... Otobüs gecikti, herhalde bu gün gelmeyecek, dediler.
Küçük Mustafa’nın yırtık lastik ayakkabının içinde çorapsız ve soğuktan morarmış ayağıyla dalga geçtiler. Bazı Çocuklar soğuğa dayanamayarak Öğretmenlerini beklemeyi terk edip, evlerine gittiler ve daha sonraları Mustafa yalnız kaldı. Mustafa orayı terk etmiyordu zaten öyle bir niyeti de yoktu. Çünkü iki Öğretmen demek, onun için iki arkadaş!... demekti. Kendi kendine mırıldandı:
-Otobüs gecikti. Şu Ulu Tepe’nin ardına gidip orada bekleyeyim. Hem oradan her taraf , dağlar, tepeler daha iyi görünüyor, dedi.
Soğuktan biraz olsun kendini korumak için tek ayak üzerinde sekerek, arada bir de koşarak Ulu Tepe’ye çıktı. Sağ ayağındaki lastik ayakkabı yırtık olduğu için arada bir ayağından çıkıyordu. Yırtık ayakkabıyı eliyle düzelterek;
-Anneme yırtık olan şuralarını diktireyim, dedi.
Ellerini koltuk altlarına koyarak ve omuzlarını da kabartıp;
-Boynuma soğuk giriyor, Allah’ım ne olur öğretmenler çabuk gelsinler, dedi.
Kulağına gelen otobüsün hırıltı sesi yanında uzaktan süzülerek gelen otobüsü gördü. Soğuktan titreyen Mustafa’ya bir anda ateş basmış gibi açıldı, saçıldı. Yolun ortasına geldi ve kollarını sağa - sola açarak bir kartal gibi tüm yolu kapladı. Otobüs hızını yavaşlatarak Mustafa’nın önünde durdu. Otobüsçü eliyle işaret ederek;
-Bin, dedi.
Mustafa acele ederek otobüse bindi ve gözleri fotoğraf çeker gibi her tarafı kare, kare izledi. Gördüklerine bakıp;
-İki genç bayan, bir de yaşlı erkek var, diyerek mırıldandı.
Otobüsün son durağı Karga köyü olduğu için o günkü müşterisi iki bayan öğretmen ve babaları idi. Otobüsçü, Mustafa’ya seslenerek:
-Öğretmenlerini karşılamaya mı geldin? dedi.
Mustafa, “evet” der gibi başını sallayarak;
-Bunlar bayan!...... diyerek üzerindeki şoku atlatmaya çalışıyordu. Bayan Öğretmenlerden biri Mustafa’yı yanına çağırarak;
-Sen titriyorsun, dedi. Ellerin buz gibi... diyerek yanına aldı. Kollarıyla da Mustafa’yı kucaklayarak onu ısıtmaya çalıştı. Mustafa, bu sıcaklıktan çok memnundu. Öğretmeninin gözlerine bakarak;
-Annem de böyle beni kucaklayıp ısıtıyordu, dedi.
Öğretmenin babası Mustafa’ya seslenerek;
-Sen çok akıllı bir Çocuksun. Saatlerce buralarda ve soğukta beklemen, bu fedakarlığın beni çok duygulandırdı, dedi.
-Mustafa, sakın okulu bırakma, büyüdüğünde çok güzel işler yaparsın... şeklinde otobüs koltuklarından Mustafa’ya olan Övgüler ve Sevgiler birbirini takip ediyordu. Yeni gelen öğretmenler evlerine yerleştirildi. Küçük Mustafa, Ahmet Öğretmenine yaptığı gibi, bayan Öğretmenlerinin de çöplerini döküyor, sularını pınardan taşıyarak Öğretmenlerinin ihtiyaçlarına canı gönülden koşuyordu. Öğretmenleri de Mustafa’ya ayrı bir Sevgi gösteriyorlardı. Ayla Öğretmen, Mustafa ile ayrıca ve özel!... ilgileniyordu;
-Mustafa okumalı... diyordu
Yağan Kar taneleri Karga köyü’nde manzaralar oluşturarak doğayı beyaza boyuyordu. Mustafa’nın Annesi fırında saya çöreği yaptı ve ayrı , ayrı paket ederek;
-Oğlum, bu paketlerin birini bayan Öğretmenlerine götür, diğerini de Ahmet Öğretmenine ver, dedi.
Mustafa sıcak, sıcak hazırlanan o çörekleri alarak, önce bayan Öğretmenlerine uğradı.
-Bunu Annem gönderdi, Selamı da var, dedi.
Oradan ayrılırken Ayla Öğretmeni;
- Mustafa... dedi.
Mustafa, Öğretmenine doğru yaklaştı.
-Efendim Öğretmenim...
Öğretmeni, Mustafa’nın yanaklarından öperek;
-Çörekler için çok teşekkür ederim, dedi.
Mustafa, tek eliyle öpülen yanağını tuttu ve diğer eliyle de Ahmet Öğretmeninin çöreğini tutarak, Ahmet Öğretmenin evine doğru koşarak yol aldı. İçinde kıpırtılar oldu, kulağında Kuş sesleri cıvıldadı ve Öğretmenin evinin kapısını tıklattı. Öğretmeni kapıyı açtı ve Mustafa’yı karşısında görünce;
-Hoş geldin Mustafa, kaynanan seni Seviyormuş. Ben de kahvaltı yapıyordum, gel içeri, dedi.
Mustafa’yı içeri aldı.
-Sofraya buyur, bana arkadaşlık et, dedi.
O elindeki nedir? diye sordu. Mustafa, unutkan ve dalgın bir hareketle;
-Şey... Annem çörek gönderdi, dedi ve yutkundu durdu. Öğretmeni, çay doldurdu ve sıcak çörekle aç karınlarını doyurdular.
Öğretmen:
-Çörekler çok güzel olmuş, Annenin ellerine sağlık, dedi ve ekledi:
-Mustafa, içtiğin çay ve yediğin çörek nerene gitti? Sen bunu zannederim anlayamadın çünkü sende bir hal var, bana anlatmak ister misin? dedi.
Mustafa gerçekten bir şey anlayamadığı o çaydan bir yudum daha içti.
-Öğretmenim... dedi.
Yutkundu ve bir an orayı terk edip gitmeyi düşündü. Kesik nefesler aldı yine.
-Öğretmenim... dedi.
Ahmet Öğretmen lafa girerek;
-Aferin Mustafa, çok iyi “Öğretmenim” diyorsun, diyerek Mustafa’nın konuşması için ona yol gösteriyordu.
Mustafa Öğretmeninden cesaret alarak;
-Şey!.. Ben Ayla Öğretmeni Seviyorum, onunla evleneceğim!..., dedi ve Ahmet Öğretmeni şaşkınlık içinde bırakarak yeni ateşlenmiş bir füze gibi yırtık lastik ayakkabısını giyerek oradan uzaklaştı.
Ulu tepeden güneşin batar.
Eller çekilir görevler biter.
Yorgun bedenler uykuya yatar.
Akşamlar güzeldi benim köyümde.
Selam ve dua’larımla.