AŞIRI bir tüketim toplumuna dönüştük. Gereksinimimiz olup olmadığına bakmaksızın çılgınca alışveriş yapıyoruz. Yıl boyu anılan, kutlanan özel gün ve haftalar da bu çılgınlığı körüklüyor. Zaten bu tür gün ve haftaların belirlenmesindeki ana amaç da bu bence.

Kapitalist ekonomik anlayış, alışveriş çılgınlığını doruk noktasına çıkarma çabası içinde. Bu amaçla bankalarca insanlara kredi kartları ve gereksinimlerini gidermeleri için çeşitli krediler veriliyor. Kredi kartını bilinçsizce kullananlar, sanki bedavaymış gibi her mal ve hizmete sarılıyorlar. Üreticiler de birbirinden çekici kampanyalar, taksitli satışlar düzenleyerek tüketiciyi harcama yapmaya özendiriyor; onlara sanal ortamda alışveriş olanakları sunuyorlar. Bunun için kimi zaman annelerimizi, kimi zaman babalarımızı, kimi zaman yılbaşını, kimi zaman bayram günlerini ve benzerlerini gündeme getirerek bir tür duygusal sömürü yapıyorlar.

Anneler Günü” diyor, alışveriş için saldırıyoruz mağazalara. “Babalar Günü” diyor, hemen sarılıyoruz kredi kartlarımıza. “Yılbaşı” diyor, eşimizi dostumuzu hediye yağmuruna tutma yarışına girişiyoruz. Diyoruz da diyoruz. Bitmiyor, sonu gelmiyor bir türlü. Sonunda alışveriş yapmak; bir alışkanlığa, tutkuya, tutsaklığa, kısacası hastalığa dönüşüyor. Artık alışveriş yapmadan duramaz oluyoruz. Gereksinimimiz varmış, yokmuş, bakmıyoruz ona. Al babam al, yeter ki al.  

Alışveriş yapmadan duramıyoruz ya, kendimize birtakım bahaneler arıyoruz bir şeyler alabilmek için. Kendimize olmasa da olur. Alışveriş yapılsın da hangi amaçla olursa olsun. Örneğin Anneler Günü’nü fırsat bilip sanki annelerimiz bizden maddi bir hediye istiyormuş gibi bu alışkanlığımızı sürdürüyoruz. 

Ben hiç hediye alınmasın demiyorum. Zaman zaman sevdiklerimizi mutlu etmek için onlara birtakım hediyeler alabiliriz. Ama birilerini mutlu etmek için ille de onlara bir hediye almanın gerekmediğini düşünüyorum. İnsan, sevgisini yalnızca birine hediye alarak mı gösterebilir? Yeri gelince bir öpücük, en pahalı hediyeden daha değerli değil midir? Annemiz, acaba bizden sevgi mi hediye mi bekliyordur? Parası olmayıp da yakınlarına hediye alamayanlar ne yapacaklar bu arada? Birbirlerine mi küsecekler?

Alışveriş yapmak bir gereksinime dayanmalıdır. Gereksinim olmadan yapılan bir alışveriş israftır. Bir insanın koleksiyon yapar gibi giysi, çanta, ayakkabı almasına ne demeli?.. Öyle insanlar var ki aldıklarının bir bölümünü kullanmaya fırsat bulamadan kaldırıp atıyorlar.

Alışveriş bir alışkanlığa dönüştü mü hastalık kapıyı çalmış demektir. Amos Parrish, “Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir.” diyor. O kelepçe kolumuza bir takıldı mı çıkarmak çok zordur artık.

Alışveriş çılgınlığı insanı borç batağına sürükler. “Hayat kısa, o ayakkabıyı al.” mantığı yanlıştır, tam bir kapitalist söylemdir.

Psikologlar; kişilerin durduramadıkları, kendilerini kontrol altına alamadıkları sürekli alışverişlere “kompülsif alışveriş (alışveriş manyaklığı)” diyorlar. Bunu ciddiye alalım. Yoksa biz de bir gün alışveriş manyağı olup çıkarız. Benden anımsatması…