Zahide Kurbanım n\'olacak Halim

Gene bir laf duydum kırıldı belim

Gelenden gidenden haber sorarım

Zahidem bu hafta oluyor gelin

Bu satırlarla başlayan türkülerle dertlenirdik bir zaman…

O Türküler ki, bizim şarj olma, dertleri dışa yansıtma halimizi depreştiren en önemli psikolojik doktorlardı.

Zahidem Kurbanım diye başlayan türküyü çocukken hiç sevmezdim.

Ne zaman misafir gelse evimizde zaten teypte hazır bulunan kasette bir Zahide türküsü çalardı mutlaka.

O zamanlarda kapalı ortamda sigara içme yasağı yok ya (!) bir de sigara tüttürürlerdi efkara binaen.

Ev ahalisi içmese de sigara yakan misafirin sehpasına kül tablası konulmazsa ayıp kaçardı.

Zahide türküsü bir kere de dinlenmezdi.

İlkinde yaşaran gözler ikincisinde sel olur akar.

Ve misafirlik ziyareti ikinci demlik çayla uzarda uzardı.

Benim yaşımdakiler için bu anlattıklarım mazi.

Şimdi kalkıp 12 Eylül’ün karanlık günlerinden, yağ, tüp kuyruklarından, İspanyol paçalı pantolon, mektup aşklarından bahsedecek değilim ya…

Birkaç gün önce Neşet Ertaş’ın meşhur türküsüyle başlamıştık sohbete.

Bu gün de Zahide Kurbanım türküsü düştü gönlüme.

Eskiden bu tip türkülerle ağlar, deşarj olur, içimizi boşaltır rahatlardık.

Psikologlar, psikiyatrılar, buna bağlı ilaçlar yoktu hayatımızda.

O gün de ağlardık ama sonrasında gülmeyi bilirdik.

Gülerdik ama kalpten…

Ağlarken de kalpten.

Zahidem türküsünü kimden dinlersek dinleyelim biz ağlamasını bilirdik.

Ezgili nağmelerin sözleri değil müziğiydi bizi ağlatan.

Kalbimizin kilidini açmak için bir yanık ezgi yetiyordu.

O günler ah o günler klasiğini kullanmak istemiyorum ama hakikaten de böyleydi.

Şimdi kalbimizin kilidini açmak ne mümkün.

Zahide türkülerinde kendimizi bulduğumuz günlere çok uzak değiliz aslında.

Uzak değiliz ama biz ağladıktan sonra gülmeyi başaramıyoruz.

Kalpten gülüşler yok olmuş gibi.

Hezeli de deli gönül hezeli

Çiçekdağı döktü m\'ola gazeli

Dolaştım alemi gurbet gezeli

Bulamadım Zahidem\'den güzeli

Diye sürüp giden nağmelerde kimi uzaktaki kızını, kimi sevdiğini, kimi anasını, eşini düşlerdi insanlar.

Hayal-i dünyamızda mutlaka canlanıverirdi bir sevgi.

Kimi zaman hasrete, kimi zaman özleme, kimi zamansa hiçe, öylesine bir duygusallık bürürdü kalbimizi.

En azından saftı düşüncelerimiz.

Safı safına ama cahilce…

O gün yokluk, yoksulluk, cahillik daha çoktu.

Kışın domates, yazın portakal yenilmez, renkli televizyon herkesin evine girmez, otomobil denilen dört tekerli şey herkesi üzerine bindirmezdi.

Yokluk vardı üstelik alabildiğine.

Ama o günkü mutluluğu, gülümsemeyi, kahkahayı bu gün yaşayamıyoruz.

Yozgat’ta etrafıma bakıyorum, sokakta yürüyen insanları gözlemliyorum…

Esnaftan alışveriş yapıyorum, selam veriyorum…

Hiç kimse mutlu değil.

Suratlar asık… Tıpkı mumyalanmış gibi mimikler renk vermiyor!

O gün hiç hoşlanmadığım, dinlerken insanların ağlayan görüntülerini izlememek için bana işkenceden farksız olan Zahidem Türküsüne bu gün ne kadar hasretmişiz meğer.

Ay ile doğar da gün ile aşar,

Zahide’mi görenin tebdili şaşar

İyinin kaderi kötüye düşer,

Diken arasında kalmış gül gibi.

* * *

Zahide’m kurbanım kurtar bu dardan

Baban anlamadı bizim bu haldan

Kekiline sürmüş kokulu yağdan,

Derdin beni del’ediyor Zahide’m.

SEV KARDEŞİM, ALLAH AŞKINA SEV!

Sev diyor İl Müftüsü Nuh Korkmaz.

Kainatın da sevgi temeli üzerine kurulduğundan bahsediyor.

Dün Kız Meslek Lisesi öğrencileri ile bir araya geldi il müftüsü.

Memlekette din dersleri gerçek dini öğretmeyince yeni yetişen nesle haliyle bu tür konferanslara ihtiyaç var.

Dünkü konferansı kim düşünmüşse doğru düşünmüş.

Lakin tek düze konferanslar yerine Müftülüğün çeşitli etkinliklerle dini, ilmi ve milli konuları gençlerimize daha etkili bir şekilde anlatmasının yolu bulunmalı.

Kız Meslek Lisesi’ndeki konferans ilk adımı atma adına önemli bir gelişme.

Tabi sonrasında devamları da gelmeli.

Ama sırf iş olsun, görüntü olsun diye etkili, anlaşılır, gençliğin kavrayabileceği bir üslup ve etkinlikle olmalı faaliyetler.

Basın her halükarda hazır ve nazır…

Yeter ki bir gayret, istek, arzu olsun!

Milli ve manevi değerleri gençliğin zihninden, ruhundan, varlığından yontan sokaklara inat birilerinin bir şeyler yapması gerekiyordu.

Müftülük adım attı, ne güzel…

Emeği geçenler sağolsunlar!

Devamını bekleriz.