MÜKREMİN, öğle yemeğinden dönüşümde, iki katlı gazetenin girişindeki odasınınm kapısında tebüssüm etmesine karşın, girgin bir tavırla 'gel hoca gel, oğlun oldu!' diye karşılayıp, odasına davet etti. Masasına oturdu, masanın ön kısmındaki koltuğa oturmaya çalışırken, elindeki sarı zarfı uzattı. Köşesinde 'Yozgat Valiliği'nin mührü, alıcı kısmında ise 'İleri Gazetesi Yazıişleri Müdürlüğüne / Yozgat' yazılı sarı zarfıın içerisindeki, Valiliğin antentli kağıdına yazılı, yazılıyı okumaya başladım. Yazıyı okudukça yüzümde oluşan tebbüssüm ile gerginliği tarif edebilme şansım yok. Yazı özetle 'Yapılan incelemeler sonucunda İleri Gazetesi Yazıişleri Müdürü olarak görev yapan Seyfi Çelikkaya'nın gazeteci olmadığı, matbaa işçisi olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Valiliğimiz Kontrol Kurülü üyelerinden oluşan heyet nezdinde yapılacak sınav sonucunda gazetecilik yeterliliğine sahip olup/olmadığına karar verilecektir' yazıyordu. Güldüm, oturduğum koltuktan kalktım, Mükremin ile bir kez daha göz göze geldik, birlikte gülmeye başladık. Sinirlerimiz boşalmıştı... 
Sustuk, masamıza konulan çaylardan birer yudum aldık. 'İyi de ben 5 yıldır Sarı Basın Kartı taşıyorum. Valilik gazeteci olmam nedeniyle Basın Yanın Enfomasyon Genel Müdürlüğüne olur verdiği için bu kart bana verildi' dedim. Mükremin, 'Öyle ama sınav yapacaklar mış! Sonra da yeterli olup, olmadığına karar vereceklermiş!' diyerek, güldü, 'Allah.. Allah...' diyerek kafasını bir kaç kez sağa sola salladı...

* * *

Yozgat Valiliği Basın Kontor Kurulu'nda Vali Yardımcısı, Milli Eğitim Müdür Yardımcısı, Defterdarlık Personeli, Yerel Gazetede görevli bir gazeteci. Bu isimlerden herbiri haber yazmaktan bir haberdi. Gazeteci temsilcisi bile, okuldan yeni mezun olmuş, haber dilini kullanmakta zorlanan bir isimdi...

* * *

Durdum... Yerime oturdum... Kalktım... Oda içerisinde tur attım... Sonra tekrar Mükremin'e dönüp, 'İyi de bunlar benim haber yazıp, yazmadığımı nasıl anlayacaklar? Kendileri bilmiyorlar ki!' diyerek, kendi kendime hayıflandım, sesli olarak. Mükremin gözlerimin içerisine baktı. 'Orası öyle de.. Avukat Seyit abi birazdan gelir. Konuşalım, itiraz ederiz' diye devam etti. 'İtiraz!' kafama pek yatmadı. 'Neye itiraz edeceğiz!' dedim...
Avukat Seyit, kapıda belirdi. Her zaman olduğu gibi güler yüzüyle girdiği içeride bizdeki gerginliği hissedince durakladı, 'Karadenizde gemileriniz mi battı! İşin ucunda ölüm olmadıktan sonra üstesinden gelemeyeceğimiz bir konu yok' diyerek, bizi yokladı. Hoş-beşinin ardından oturdu. Avukat Seyit, verdiğimiz valilikten gelen yazıyı okudu. Okurken, her satırda kafasını kaldırıp, bir bana bir de Mükremine bakmayı ihmal etmedi. 'Basın kanunu var mı?' diye sordu, sonrasında 'Senin basın kartın yok mu?' dedi. 'Var' yanıtını alınca da 'Peki o zaman neden böyle bir şey yazmışlar?' diye şaşkınlığını, anlamsızlığı anlamdırabilmek için yüzümüze baktı, göz göze geldik, yanıt bekledi. Masa üzerindeki dosyalardaki evraklara göz atıp, kanunu inceledi, Avukat Seyit, güldü... 'Seyfi Çelikkaya'nın sigortası 212 sayılı yasa kapsamında yatırılması gerekirken, matbaacı olarak sigortası yatırılmış, o yüzden de gazeteci değil, mataaacı olduğunu ileri sürüyorlar' diye devam etti...

* * *

O zaman Sarı Basın kartının da verilmemesi gerikirdi. Zira, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü hem benden, hem de Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan resmi yazı ile sigortalılık durumumu talep etmiş, buna bağlı olarak da Sarı Basın Kartı almama onay vermiş, Başbakan ve Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazetede yayınlanarak, Sarı Basın Kartı sahibi olmuştum...

* * *

Bir terslik vardı bu işte... Mükremin ile Avukat Seyit otururken, 'SSK'ye gideyim, sorayım' diyerek işyerinden ayrıldım. İkiz binalardaki SSK Müdürlüğü'nde ilgili birime gidip, durumu anlattım. Dosyamı çıkarttılar. Hem benim hem de muhasebecimizin sigortam yapılırken vermiş olduğu dilekçelerde, '212 sayılı kanuna göre' sigartamın yapılması talebimiz bulunmasına karşın, 'Matbaacı' olarak sigortam yapılmıştı. İlgili şefe 'Neden böyle bir şey yaptınız?' diye sordum. 'Bizde 212 diye bir sigortalılık olmadığından yapılmıştır' diyerek, sakin sakin yanıt verdi. Biraz tartıştık. Daha sonra kurum müdürünün yanına gittim. Durumu izah ettim. 'Ben de ilk kez duydum' diye yanıt verdi, sekreterine Ankara SSK Genel Müdürlüğünü bağlamasını söyledi. Çayımızı içerken, telefon çaldı. Müdür bir süre görüştü, sonrasında 'ne yapmamız gerekiyor?' sorusunun yanıtını aldıktan sonra telefonu kapatıp, bana döndü. 'Biz 212 diye bir sigortalılık durumu hakkında bilgi sahibi değiliz. O nedenle arkadaşlar böyle bir yanlışlık yapmış. Dilekçe yazacaksınız, Matbaa ile Gazetenin sigortaları ayrılacak' dedi. Durumu tekrar özetledim, ardından da 'sevhen bir yanlışlık yapılarak, sigortamın 212 yerine başka bir iş kolundan yatırıldığını yazılı olarak tarafıma vermeniz gerekir' dedim. Kurum Müdürü durdu, düşündü. Sonra ilgili birim şefini çağırdı. Kendi aralarında konuştular. Ardından da yazıyı bana elden veremeyeceklerini söylediler...
Biraz düşündüm. Sonrasında 'O zaman yargıya başvuracağım, benim haklarımın yenilmesi nedeniyle tazminat talebinde bulunacağım' diyerek, ayağa kalktım. Kurum Müdürü, 'Durun bir dakika' diyerek, o da ayağa kaltı. 'Eğer yargıya giderseniz, buradaki personelin bir çoğunun başı yanar. Öyle bir şey yapmayın, ekmekleriyle oynamayın!' diyerek, kolumdan tutup, koltuğa oturmam için ricada bulundu. Bir süre konuştuk, mağduriyetimin giderilmesini, aksi takdirde yasal yollara başvurmaktan başka çaremin kalmayacağını tekrarladım. Düşündü. Sonra masasındaki not defterine bir şeyler yazdı, yazdığını, 'Seyfi Çelikkaya'nın talebi doğrultusunda, kururumuzda yapılan incelemeler sonucunda gazete ve matbaanın aynı isimde bulunması nedeniyle sigorta işlemleri sevhen maatbaa bölümünden yapılmıştır. Konunun en kısa zamanda düzelmesi için gerekli yasal işlemlere başlanılmıştır' diye okudu, sekreterine verip, 'bunu yazıp, bana getirin' talimatını verdi. Bir çay içimlik sürenin ardından sekreter yazıyı getirdi. Müdür bir kez daha kontrol edip, imzalayıp, mühürünü basıp, bana elden teslim etti.
Yazıyı, işyerine gelip, Mükremin'e verdim. Valiliğe üst yazı ile SKK'nun verdiği yazıyı gönderdik.  Avukat Seyit, 'Şimdi bir kebabı hak ettim. Fark etmesem, gazeteci olduğunu, gazeteci olmayanlar tarafından yapılacak sınav sonucunda ancak kanıtlayabilecektin. Ama kanıtlama şansında yoktu. Ben sana söyliyeyim' diyerek, espriyi patlatıp gitti...

* * *

Yeri geldiğinde hep söylerim. Bir kez daha yeri gelmişken altını çizeyim istedim. 'İleri Gazetesi Yozgat için bir milattır.' Çalışanların sigorta işlemlerini yapan kurum basın mensuplarını güvence altına alan 212 konusundan haberi bile yok. O yüzden, Yozgat'ta 212'den çalışanının sigortasını ilk yatıran İleri Gazetesi olmuştur...