Orijinali bozulmamış memlekettir Yozgatımız. Has vatan evlatları çıkar, örf adetlerine bağlı, onurlu ve yiğit olur bu bozkırın çocukları. İşte bu yiğitleri doğuran analardan biridir Gümüş Bibi... Çocuklarını ekonomik, sosyal bir çok güçlükler içinde büyütmüş, bu hale rağmen son derece edepli ve erdemli yetiştirmiştir. Şivemizi hiç değitirmemiş, ömrüne bir bu kadar daha ömür eklesek ve Amerika’da, İngiltere’de saygın üniversitelerden eğitim aldırsak yinede bizim Yozgat şivemize etki edecek bir katkı sağlayamayız.  Yozgat sözlüğümüzü en uygun  ağız ve ses tonajıyla konuşur, dilimize güzellik ve sempati kazandırırdı öz kültürümüze..
Sürekli ve değerli bir misafirimizdi Gümüş bibi.. Onu görmediğimiz zaman huzursuz olur, ailecek günlük hatırını sorardık. Sadece biz değil tüm mahallemiz insanları severdi bu pırlanta yürekli insanı.. 
Bir akşam iş dönüşü geldiğimde bizim evdeydi. Neşeli ve sevinçle karşıladım.
- Hoş geldin altın yürekli güzel insan..
- Hoşgordük gurbanım.
- Nasılsın Mahallenin sultanı?
- Bek eyiyim. Siz niye heç gelmiyonuz
- Teessüf ederim Gümüş Hala Teessüf ederim yani..
Teessüf ederim lafı Gümüş bibinin suratını kırk kat etmişti. Elindeki çayını protesto eder gibi yere koydu ve bana sert bir ifadeyle yönelerek;
- Beri bahale, o ne ediyosan benim uşahlarda sana etsin emi.. Hele kafire bah hele..
Gülmekten açıklama bile yapamadım. Gidiş o gidiş. Yeryüzündeki yağların en kalitesini de yaksak teessüf lafını küfür anladığı için gözünde hiçbir sempatimiz kalmamıştı. Elbetteki suç bendeydi. Nemize gerek elin entel lafını getirip sıcak Yozgat şivesinin içine katıyorsun. O günden beri Gümüş bibi beni gördüğü yerde kaşlarını çatıp, çakmak çakmak gözleriyle takip ediyor ve nefretle izliyor.