Ramazan ayının sonunda ulaştığımız Şeker Bayramı'nın bitiminde gerçekleşen düğün töreninin yorgunluğunu üzerimizden atmadan başlayan Sürmeli Şenlikleri etkinliği esnasında aldığımız acı haberle yıkıldık, yorgunluğumuzun yerini hüzün dolu günler kapladı.
Birden fazla duyguları gün içerisinde yaşamak durumunda kalan basın emekçileri, belkide yaşamları süresince ilk kez farklı ruh hali ve düşüncelerle böylesine yoğunluğu yaşayarak, farklı bir tecrübenin de sahibi oldular.
Dışarıdan bakıldığında yaptıkları iş ve işlemlerin olağan olduğunu, zevkli, hareketli bir meslek yapmaları nedeniyle de şanslı olarak nitelendirilen basın sektörünün çalışanları, Yozgat gibi dar bölgelerde görevlerini yaparken birden çok süprizle de hergün burun buruna gelirler.
İşlenen bir cinayet olayında zanlının da mağdurun da tanıdık olması bir yana her iki tarafından akraba olduğunu oracıkta öğrendiğinde düştüğü çaresiz ortamdan kurtulabilmesi için o anda bir karar vermesi gereken basın emekçileri, verdiği kararın sonuçlarına göre alacağı tepkileri de hesap etmek durumundadır.
Meydana gelen trafik kazasında çektiği görüntü ve fotoğrafların tasnifini yaparken, haber detaylarını öğrendiğinde kazada yaşamını yitirenin yakını olduğunu öğrenen basın mensubunun düştüğü durumu sizler düşünün, ''Yerinde olsaydım?'' sorusuna siz yanıt verin...
Yozgat gibi küçük kentlerde yerel basında çalışmanın zorluğu ekonomiye bağlı olmasına karşın, ulusal basında görev yapanların yaşadıkları en önemli sorun ise yaptıkları haberin yayına veriliş biçimiyle ilgilidir. Ancak her iki olayın temelinde yatan gerçek, ekonomik özgürlüklerin sınırlı olmasıdır. Ekonomik yönden güçlü olmayan yerel basın emekçilerinin, düşüncelerini de aynı ölçüde özgür bir şekilde sunamamaktadır.
Mutlak yanılmak isterim ama bu durumun farkında olan siyasetçiler ve bürokratlarda basının ekonomik özgürlüklerini sınırlamaktan yana her daim tavır takınmışlardır. Ekonomik girdilere getirilen sınırlamaların etkinliği sonucunda ortaya ''Basın özgür, bugüne kadar kime ne denildi, isteyen istediğini özgürce yazıyor!'' görüşü yaygınlaştırılırken, yazılanların belirli ölçüleri aşmadığı da görülmektedir. 
Çizmeyi, çizgiyi aşan basın emekçilerinin işten atılmalarında elbetteki yönetenlerin doğrudan bir etkisi yoktur. Ancak, ekonomik sınırlamaların getirdiği darboğaz, gazete yönetimlerinde sıkıntı yaratmakta, sıkıntıya neden olan unsurlar herhangi bir uyarıya gerek kalmaksızın ortadan kaldırılmaktadır.
Basın sektöründe çalışanların işi sanıldığı gibi kolay değildir. Giderek de zorlaşmaktadır. Güçlü basın kuruluşlarının varlığını yitirmesi aslında şehirlerin, toplumların gelişmesini de engelemektedir. Zira olaylara basın çalışanları, emekçileri herkesten farklı bakmak durumundadır. Farklı bakışlar yapılanların eksikliğini yanlışlığını ortaya koyar. Aksi takdirde alkışlar yanlışa yanlış ekler.