Davutoğlu’nun Başbakan’lık görevinden alınmasından sonra yeni atanacak başbakanın kim olacağını merak ediyoruz. İsmi geçenler arasında Yozgat Milletvekili ve Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın da bulunması Yozgat’ta heyecan yarattı. Sonucu bekliyoruz. Yozgatlı bir başbakan olması elbette ki Yozgatlılar için gurur verici ancak gönül ister ki bu başbakan halkın seçtiği bir başbakan olsun. 
Ülkede Cumhurbaşkanı tarafından Başbakan’ın kolayca değiştiriliyor olması fiilen Türk tipi Başkanlık sistemine geçtiğimizi gösteriyor. Bu sistemin Anayasal ve Yasal dayanağı bulunmasa da fiili durumun bu şekilde oluştuğu somut uygulamalarla görülüyor. Şimdilik bir kurala dayanmayan ve “Lider Uygulamaları” ile hayat bulan bu sistemin Fransa’daki yarı başkanlık sisteminden ya da Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Başkanlık sisteminden daha öte ve kendine özgü olduğu anlaşılıyor. Çünkü Türk tipi Başkanlık sisteminde ne parlamentonun, ne senatonun ne de yargının denetim, bütçe denetim ya da yaptırım yetkisi bulunmamakta. 
Bu koşullar altında atanacak Başbakan’ın görev ve yetki sınırlarını, göreve gelme ve görevden ayrılma kurallarını da Anayasa’da ya da yasalarda aramamak gerekiyor. Güçlü Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi, Cumhurbaşkanı’nın partili olması, İktidar Partisi milletvekili seçim listelerinin Cumhurbaşkanı’ndan geçmesi, Cumhurbaşkanı’nın partisindeki mutlak hâkimiyeti nedenleri ile bundan böyle Başbakanın seçiminin Meclisin takdirinden çıktığını kabul etmemiz gerekiyor. Bugünün koşullarında Başbakan olacak kişinin başta kendi partisindeki milletvekilleri olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine kendisini anlatması, onların güvenoyuna talip olması ve onların onayını istemesine gerek bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanı’nın tek yanlı, sadece kendi başarı ve liyakat değerlendirmeleri ile işaret edeceği kişi Başbakan olacaktır. Bu değerlendirmelerde değişiklik olması halinde de adeta görevden azil işlemi uygulanacaktır. 
Hukukun üstünlüğü, erkler ayrılığı, Anayasa’ya sadakat gibi kavramlara ne oldu diyecek olursanız yeni sistemde ve Yeni Türkiye’de bu kavramları rafa kaldıralı çok oldu. Belki bir gün kurallar sistemin arkasından gelir de mevcut halin kanuni dayanakları oluşur. 
Son seçimde oy kullanan yurt içindeki  54 milyon 75 bin 851, yurt dışındaki  2 milyon 895 bin 885 kişinin Başbakan’ın kim olacağı konusunda herhangi bir işlevi bulunmamaktadır. Her bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının görüşü veya oyunun boş bir tahminden öte değeri bulunmamaktadır. Takdir Cumhurbaşkanı’ndadır. 
Yeni Başbakan’ın, Eski Başbakan’ın yaşadıklarını ve fiili işleyen sistemi de göz önüne alarak görev kabul ederken şunları da kabul  ettiği varsayılmalıdır. 
Başbakan olmasındaki irade,  halkın kendisini sevmesi ya da seçmesi değildir. Cumhurbaşkanı’nın tayin ettiği kriterler kendisinin seçilmesini sağlamıştır. 
Atanacak Başbakan’ın seçim bölgesindeki seçmenlerin coşku yaşamasına herhangi bir neden yoktur. Aksi durum da Konyalının yaşadığı coşku ve hüznü arka arkaya yaşayabilirler. 
Başbakan olacak kişinin arkasında siyasi ve görev başarılarının bulunması gerekmez ve Başbakan olarak atanması başarılarının doğal bir sonucu değildir. Davutoğlu örneğinde de olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarısız Dış İşleri Bakanı Başbakan olmuştur. Hatırlarsanız teorik olarak komşularımızla sıfır sorun politikasının mimarı Davutoğlu’dur. Sonuç olarak sorun yaşamadığımız komşumuz kalmamıştır. Sorunlar sıfır olmasa da sonuçlar sıfırdır. Ancak buna rağmen tercih kendisinden yana kullanılmıştır. Yeni Başbakan da seçilmiş olmasının  siyasi ve teknik başarılarının bir sonucu olmadığını bilmelidir. 
Cumhurbaşkanı’nın atama yetkisini kabul eden Başbakan, azil yetkisini de peşinen tanımıştır. Dolayısıyla ilerleyen zamanlarda görevdeki başarısı ne olursa olsun görevden alınabileceğini de bilmelidir. 
Yeni Başbakan hem Parti Politikalarında hem de Devlet Politikalarında icazeti tanımalıdır. Partisinde herhangi bir teşkilat değişikliğini ya da milletvekili aday listesinin oluşumunu son karar verici olarak Cumhurbaşkanı’na sunmak ve sormak zorunluluğunu unutmamalıdır. Devlet yönetiminde de çalışma arkadaşlarını seçmekte özgür olmadığını aklından çıkarmamalıdır. Zira bir genel müdür tayini ya da kurul üyesi atamasında kendisine söylenenlere mutlak uymalıdır. 
Yeni Başbakan, atandığı günden itibaren çevresinde hemen bir hayran ve ilgi kitlesinin oluşacağını ancak görevden alınması ile birlikte bunların hepsinin çevresinden uzaklaşacağını görmelidir. Zira Davutoğlu’nun veda konuşmasında salonda  “onun” için gerçekten üzülen oğluyla birlikte sadece iki yakın arkadaşının, danışmanının olduğu gözden kaçmamıştır. 
İlerleyen günlerde, bugün yaşanan ve yaşanacak olan birçok olumsuzluğun tüm sorumluluğunun Davutoğlu’na yükleneceğini görebiliriz. Yeni Başbakan benzer bir yükün ve sorumluluğun kendisine de yükleneceğini ve masumiyetini anlatacak hiçbir siyasi, sosyal ve medya kanalı bulamayacağını hesaplamalıdır. 
Yeni dönem umarım ülkemiz için hayırlı olur.