GÜNÜMÜZÜN en önemli sorunu, her türlü imkâna sahip olduğu halde insanın gittikçe yalnızlaşmasıdır. Yalnızlaşmak, milyonlarca insanın içinde yapa yalnız kalmaktır. Yalnızlaşmak, çevreye duyarsızlaşmak, kardeşin derdiyle hemhal olamamaktır. Yalnızlaşmak, mahrumiyet ve yoksullaşmadır. Asıl yoksulluk da, maddi  imkanlardan değil, sıcacık dostluklardan yoksun olmaktır.
Bencillik, bireysellik, dünyevileşme ve neme lazımcılık gibi olumsuzluklar insanoğlunu adeta esir almış durumdadır. Bu olumsuzluklar, insanı yalnızlaştırmış ve ona büyük kayıplar, yaşatmıştır. Çağımızın en büyük kaybı, pek çok insanın hazzı peşinde koşarken, yaratılış hikmeti ve gayesini, hayatın anlamını unutmasıdır.     
Yaşadığımız toplum içinde fakiriyle, zenginiyle, yetim ve yoksuluyla bütün insanlarla iletişim kurmamız, özellikle yardıma muhtaç olan yetim ve kimsesizlere yardım etmemiz, inancımızın gereğidir. Peygamberimiz (sav)efendimiz bir hadisinde; “İşaret ve orta parmağını işaret ederek gerek kendisine gerekse başkasına ait her hangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben cennette işte böyle yan yanayız” buyurmuştur. Yetim, yoksul ve kimsesize yardım edene, Allah da yardım eder. Bunların yüzlerini güldürene,  Yüce Yaratan da yüzlerini güldürür.
Yetim, yoksul ve kimsesizlerin korunması, kendilerine her yönüyle rehberlik edilmesi, , geleceklerine güvenle bakmalarının sağlanması, ihtiyaçlarının karşılanması, kulluk görevidir. Yüce Allah, Kur’an- Kerimde şöyle buyurmaktadır.” Haksızlıkla yetin mallarını yiyenler, hiç şüphesiz karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir( Nisa,25.) 
Yetimlerin mallarını rızalarının dışında kullanmak, mallarına zarar vermek, haklarını zamanında vermemek Allah’ın haram kıldığı işlerdir. Bu haller içinde olanların büyük günah işlediklerini ayetlerin mealinden anlıyoruz.
Dayanışma ya da yardımlaşmak, toplum fertlerinin, kişilerin ortak çıkarlarının sağlanması, bütünlüğün korunması için karşılıklı olarak birbirlerine bağlılık göstermeleri, birbirlerine dayanıp çeşitli alanlarda yardımlaşarak birbirini tamamlamalarıdır. Sosyal dayanışma, çalışma güç ve kudretinde olmayan ya da çalışmakla ihtiyaçlarını tamamen karşılayamayan fakir ve yetimlerin, muhtaç ve düşkünlerin temel ihtiyaçlarının toplum tarafından karşılanmasıdır. 
Kısaca sosyal dayanışma; toplumdaki her bir ferdin, kendi üzerinde topluma karşı yerine getirilmesi gerekli olan bir takım görev ve sorumluluklarının olduğunu bilmesi, hissetmesi ve bu uğurda üzerine düşen görevi yapması demektir. Bu konudaki ihmal ve kusurlar cemiyet binasının çöküşüyle sonuçlanır ki, bundan o toplumun bütün fertleri zarar görürler.
Yaratılanı Yaratandan ötürü hoş gören bir dinin müntesipleri olan Müslümanlar ancak, Yaratıcının kendileri için hoş gördüğü şeyleri yapmakla "iyi insan" olabileceklerinin bilincindedirler. "İyilik" ve "kötülük", insan için anlamlı olan ve etkilerini bu varlık âleminde gösteren iki kavramdır. 
Kur'an'ın ifadesiyle, "iyilik yapan kendi lehine, kötülük yapan kendi aleyhine" (Fussılet, 46) davranmış olur. Yaptığı iyilikle Allah'a fayda sağlayabilecek, kötülükle de zarar verebilecek kimse yoktur. Onun için, "iyi söz ve güzel iş O'nun katına yükselecek" (Fâtır,10)  Hastayı ziyaret etmek, aç ve susuzun ihtiyacını gidermekle o insanlar fayda görecek ama bundan en çok Yüce Allah memnun ve hoşnut kalacaktır. Onun bu hoşnutluğu ise iyilik sahibinin en büyük kazancı olacaktır.
"Bir birimize sevgiyle, saygıyla, insanca bakmamız ve birbirimize değer vermemiz gerekiyor. Bunun için de adeta öldürüp içimize gömdüğümüz gönül dünyamızı yeniden canlandırmaya çalışmamız icap ediyor. Dünyada derdiyle, sıkıntısıyla yapayalnız kalmış olmak duygusundan kendimizi kurtarmaya çalışmalıyız.