Dün,kitapevindeydim.. O, sensiz gitmeye çok zor cesaretlendiğim,geçmişteki senli yazılarımın mekanı olan,aslında yalnız gitmenin çok acı olduğunu seninle keşfettiğim,sen kokan kitap evine... Hem de yılın en sana benzeyen,bembeyaz kar kokulu gününde...
    İçeri girmeden önce ,restore edildikten sonra düzeltilmiş,eskiden büyüklü küçüklü basamakları olan merdivenlerinden çıkıp Bursa'ya tepeden sensiz baktım.Bursa her kış, her kar yağdığında sen kokuyordu.
    Böyle surların tepesinden aşağıya bakarken,elin omzumu kavrasın ''Düşeceksin , az geri çekil'' de istiyorum. Sigaramı dudaklarıma koyduğumda yine ellerin acelece tüm ceplerini arasın ve yine çakmağını bulama istiyorum..
    Ayrıldığımızda hep burda beni bekleyeceksin , her geldiğimde yine o gri beren,siyah, uzun deri ceketin ve o güzel gamzenle bana sımsıkı sarılacaksın zannederdim... Hatırlarsın,hikayelerimde de hep burda buluşurduk zaten ..
    İçimde senden yana ne kaldı bilmiyorum.Ama eskisi kadar güçlü değil hislerim.Zaten rüyalarıma da eskisi kadar sık gelmiyorsun.. Sen mi unuttun beni, yoksa ben mi?...
    Farketmez aslında.Eskiden yanımda değildin, şimdi içimde de hissedemiyorum seni.. Bu kötü mi iyi mi dersen ,onu da bilmiyorum ..
    Kitapevi'nde dostlarla otururken ,yeni tanıştığım biri '' İlişkilerimin sonunda ,tüm anılarımı bir bohçaya koyup,sımsıkı bağlayıp,atıveriyorum zihnimin gerilerine ''dedi.
    Böylesi daha acısızmış.. Kendime baktım ; Bohçam açık,önünde öylece yıllardır oturuyorum. Bu kadar basit miydi? Şimdi kapatıp atıversem tavan arasına ,hiçbirşey olmamış gibi devam ederbilir miydi yüreğim?
    Hayır hiç basit değildi ...
    Dışarıda müthiş bir kar var.Bursa yine baştan aşağıya sen kokuyor. Elimde hayran olduğum yazarın okumadığım son kitabı..Sanırım bu yazara hayranlığım sözleri biraz sana benzediği için.. Eski bana benzediği için..
    Garip.. Eskisi gibi içim acımıyor.. Ne kar, ne kitaplar ne de kitapevi ... Sanırım seni gördüğümde de bu sefer avuç içlerim terlemeyecek, yanaklarımın kırmızılığının nedeni ise sürdüğüm allık olucak .
     Sen mi vazgeçtin benden,yoksa ben mi?...
    Bu da farketmez...Sonuçta vazgeçilmiş bir aşk var ortada,hangi taraf,hangi neden farketmiyor.Aşk zaten bunun nedenini hiç bir zaman sormuyor ki...
    Uzun süredir bu kadar rahatlıkla tutmamıştım kalemimi. Sana dair cümleleri oluşturamadıkları için kızıyordum kelimelerime.
    Biliyorum onların da suçu yok aslında bizim kadar,ama bize kızamam ki ...
    Bu yaralı yüreği nasıl iyileştireceğimi düşünürdüm eskiden. Düşünür,düşünür,düşünür...
    Yine senden başka bir çözüm yolu bulamazdım.Çünkü biliyordum ki hala beni seviyorsun.Biliyordum ki sen de benim gibi bohçanın önünde öylece bekliyorsun.. Aklıma nedensiz gamzen geldiğinde,biliyordum ki aklına gözlerim düşmüş oluyordu...
    Şimdi anlıyorum, bu yaralı yüreğim hiç iyileşemeyecek,sadece eskisi kadar şiddetli kanamalar olmayacak... Sen gelsen bile... Aynı İclal Aydın'ın sözleri gibi ;
    ''Birgün beni nasıl paslı bir makasla
    Nasıl derinden budayıp gittiğini farkettim
    Yeni bir filiz veremeyecek kadar derindi kesip attıkların
    Sensizlikle oluşmuş hastalğıma senin bile çare olamayacağına
    Benim için çok gecikildiğini anladım… ''
    Sana dair tek bir pişmanlık var içimde.
    Kızgınlıkla,öfkeyle,yokluğunun hırsıyla yaptığım bir şey.. Biliyorsun aslında,inkar ettiğimde de biliyordun..
    Hiç ses etmeden gülümsemenden anlıyordum bildiğini. İnkar etmiycem bu sefer.
    Çok pişmanım..
    Sana ait her cümlemi yırtıp attığım , bize özel her eşyayı yaktığım için ve en önemlisi senin Zeze'ni nefessiz bıraktığım için , çok pişmanım...
        Sen affedersin beni biliyorum,cümlelerimse çoktan affetti. Ama o acımadan tüm oksijenini aldığım küçük kız hiç nefes alamayacak artık.. Zaman ise geri zaten gelmiyecek...