Fakat kral küreği ona vermeyip kazmaya devam etti. Bir saat geçti, bir saat daha. Güneş, ağaçların ardından batmaya başladı; sonunda kral küreği toprağa saplayıp şöyle dedi: "Ey bilge kişi, senin yanına sorularıma bir cevap bulmak için geldim. Eğer cevap vermeyeceksen, söyle de evime gideyim". Münzevi, "Buraya koşarak birisi geliyor" dedi, "bakalım kim?"...
    Kral arkasına döndüğünde bir adamın koşarak kendilerine doğru geldiğini gördü. Adamın karnına bastırdığı ellerinin altından kan sızıyordu. Kralın yanına ulaşınca, kendinden geçercesine inledi, sonra da bayılıp yere düştü. Kral ve münzevi, hemen adamın üstündeki elbiseleri çıkardılar. Karnında büyük bir yara vardı. Kral yarayı elinden geldiğince yıkadı, mendiliyle ve münzevinin havlusuyla sardı. En sonunda kan durdu, adam kendisine gelince içecek bir şey istedi. Kral dereden taze su getirip ona verdi. Bu arada akşam olmuş hava soğumuştu. Kral, münzevinin de yardımıyla yaralı adamı kovuğa taşıyarak yatağa yatırdı. Yatağa uzanan adam gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı. Kral, koşuşturmadan ve yapmış olduğu işlerden öylesine yorulmuştu ki eşiğe çöktü ve uyuyakaldı; kısa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti. Sabah uyanınca nerede olduğunu, yatakta uzanmış ve canlı gözlerle dikkatle kendisine bakan yabancının kim olduğunu uzun süre hatırlayamadı.
    Kralın uyandığını ve kendisine baktığını gören adam; "Beni affedin" dedi, zayıf bir sesle. Kral, "Sizi tanımıyorum, üstelik affedilecek bir şey yapmadınız ki" dedi. "Siz beni tanımıyorsunuz, ama ben sizi tanıyorum" dedi adam. "Ben, kardeşimi astırdığınız ve mallarını elinden aldığınız için sizden öç almaya yemin etmiş bir düşmanınızım. Tek başınıza münzeviyi görmeye gittiğinizi öğrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. Ama akşam olduğu halde dönmediniz. Ben de sizi arayıp bulmak için pusuya yattığım yerden çıkınca muhafızlarınıza rastladım, beni tanıyıp yaraladılar. Onlardan kaçtım, fakat yaramdan çok kan akıyordu. Yaramı sarmasaydınız kan kaybından ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, siz ise hayatımı kurtardınız. Eğer yaşarsam şimdiden sonra en sadık köleniz olup size hizmet edeceğim ve oğullarıma da aynı şeyi emredeceğim. Affedin beni."... Kral, düşmanıyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı için çok mutlu oldu; onu affetmekle kalmayıp uşaklarını ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini yaptıracağını söyledi, ayrıca mallarını iade edeceğine de söz verdi.
    Yaralı adamla vedalaşan kral, kapının önüne çıkıp münzeviyi aradı. Gitmeden önce, sormuş olduğu sorulara cevap vermesini bir kez daha rica etmek istiyordu. Münzevi dışarıda, bir gün önce kazmış oldukları tarhlara çiçek tohumlarını ekiyordu. Kral ona yaklaştı ve şöyle dedi: "Sorularıma cevap vermeniz için size son defa yalvarıyorum!"
    Yorgun dizlerinin üstünde çömelmeye devam eden münzevi, gözlerini kaldırıp krala baktı ve, "Cevabınızı aldınız" dedi. "Nasıl aldım? Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu kral... "Anlayamıyorsunuz" diye cevapladı münzevi. "Dün eğer benim dermansızlığıma acımayıp şu tarhları kazmasaydınız, gidecek ve şu adamın saldırısına uğrayacaktınız ve yanımda kalmadığınıza pişman olacaktınız. Yani en önemli vakit, tarhları kazdığınız vakitti; en önemli kişi bendim ve en önemli işiniz bana iyilik yapmaktı. Daha sonra bu adam yanımıza koşarak geldiğinde, en önemli vakit onunla ilgilendiğiniz vakitti, çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, sizinle barışmadan ölecekti. Dolayısıyla en önemli kişi oydu, en önemli iş de onun için yaptıklarınızdı."
    - "Bundan sonra şu gerçeği unutmayın: "Tek önemli vakit vardır, içinde bulunduğunuz an. O an en önemli vakittir, çünkü sadece o zaman elimizden bir şey gelebilir. En önemli kişi, kiminle beraberseniz odur, zira hiç kimse bir başkasıyla bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez; ve en önemli iş iyilik yapmaktır, çünkü insanın bu dünyaya gönderilmesinin tek sebebi budur.