MAHMUT Usta, kalfası Hacı'nın da artık ustalığa geçmesinin zamanının geldiğine karar vermiş olacak ki; ceketin yakasını, kolunu takarken yanına otutturuyor, hem sözel hem de görsel olarak işin inceliklerini öğretmeye başladı. Sabah temizliğinin ardından Mahmut Usta, 'Hacı' diyerek, yanına çağırdı kalfasını. Elinde tuttuğu lacivert, düz kumaştan provası tamamlanmış ceketi uzatarak, 'Bunun yakasını bugün sen takacaksın!' diyerek verdi. Mahmut Usta, kedisi kaşe kumaştan, kareli, gri ve siyah desenleri bulunan ceketi alıp, yanyana oturdular. Hacı, kendisine güvenilip verilen ceketin yakasını takmak için mücadele verirken, Mahmut Usta bir taraftan kendi işini yapıyor, diğer taraftan da gözlüğünün altında Hacı'nın çalışmasını gözlüyordu. Yaka takma işlemi bitti. 
Hacı, Mahmut Ustaya işi gösterdi. Mahmut Usta, baktı. Sonrasında 'kumaşı iyice esnetmediğin için gergiye gelmiş. Sök bunu' dedi. Hacı, taktığı ceket yakasını söktü. Ustasının yanına gitti. Ustası, ceket yakasını oluşturan kumaş parçasını ütü ile iyice kavis yapmasını sonrasında yeniden yakayı yerine takmasını istedi. Ustanın dediğini yaptı. Yakayı cekete takıp getirdi. Ustasu inceledi. 'Tamam. Bu sefer olmuş' dedi. Ceketi uzattı, askıya asmanı söyledi. Arkasından düz çizgili bir ceket verdi. Onun da yakasını taktı. Kareli, kaşe kumaş Hacı'yı çok zorladı. Birden fazla kez söküp taktı, ceket yakasını. Kumaş yumuşak ve aynı zamanda da kalın olması nedeniyle bir türlü dengeyi tutturamıyor. O nedenle de ustasının tarif ettiği yöntemle yeniden işini yapıyordu. Daha doğrusu yapmaya çalışıyordu. Terliyordu... 
Mahmut Usta, 'böyle olmayacak' dedi, kendisi Hacı'nın yanına sandalye çekip izlemeye çalışırken, yanlış yaptığında uyardı. Sonunda bu ceketin de yakasını takmayı başaran Hacı, bir süre daha ceketin yakasını ustasının kontrolünde takarken, artık elini alıştırmış, usta edasıyla ceketlerin yakalarını takar duruma gelmişti...
TERZİLİK BİTİYOR!..
Mahmut Usta, sadece Yerköy ilçesinin değil bölgenin de en iyi ustalarından birisi olarak nam yapmıştı. Ankara'dan Kayseri'den Yozgat'tan gelen müşterileri vardı. Özellikle, Ankara'da yüksek yargıda görev yapan hakim ve savcılar, doktorlar Yerköy'e gelip Mahmut Ustaya elbise diktiriyorlardı. Hacı, Mahmut Ustanın yanında çırak olarak işe başladı, İlkokulu bitirinci. Daha önce farklı işyerlerinde ara tatillerinde terzi çıraklığı yapmışlığı da vardı. Yani tecrübeliydi, bu konuda. Kendisi gibi 3 çırak daha vardı. Herkesin görevi farklıydı. Kimisi kömür ütüsünü yakıyor. Kimisi temizlik yapıyor. Kimisi dikilen elbiselerin üzerindeki iplikleri temizliyordu. İki pantolan ustası, iki yelek ustası, iki ütücü, üç kalfa, iki baş kalfa çalışıyordu. Ramazan ayında sahura kadar çalışılır, Bayramlarda sabahlayarak, iş yetiştirirlerdi... 
Konfeksiyonun çıkmasıyla terzihanede çalışanların bir bölümü bu sektöre kaymaya başladı. Hacı ile birlikte baş kalfa, iki kalfa, bir pantoloncu, bir yelekçi, bir de çırak kalmıştı. Yelek modası gün geçtikçe geçiyor, o yüzden yelekçi ütücü olarak da çalışıyordu. Pantoloncu kendi işini yapıyor, kalfalarda ütüye yardım ediyordu. Mahmut Usta sıkça, 'bu mesleğe bir şey olmaz!' diyordu ama birşeyler oluyordu. Hazır giyime olan talep artıyordu. Talep arttıkça, terzi olmak isteyenlerin sayısı da azalıyordu. Bazı terziler de işi bırakıp, konfeksiyona yöneliyordu... 
Hafta sonunda yapılan işyeri temizliğinin ardından Mahmut Usta çalışanlarına etli ekmek ziyafeti çekti. Hep birlikte kesim masasına serilen gazete kağıtları üzerine yerleştirilen etli ekmekler, ustanın evinde yaptırdığı çalkama ile birlikte tüketirken Mahmut Usta, 'bitti diyorlar ama bitmez' diyerek, söze başladı. Bardağındaki çalkamadan bir yudum alıp, yutkundu. 'Konfeksiyondan aldıkları pantolonun paçasını kim yapıyor?' diye sordu. Çalışanların hepsi dikkatini ustalarına yöneltmişti. Mahmut Usta kendi sorusuna 'biz' diyerek, yanıt verdi. 'Ceketin kolunu da biz kısaltıyoruz. Geniş ceketi biz daraltıyoruz. Söküğünü, kopan düğmesini biz dikiyoruz. Biz olmazsak konfeksiyon işi yürümez. Bize hep ihtiyaç var' diyerek devam etti, konuşmasına...
DOĞUM SANCISI
Mahmut Usta, bu kez siyah, düz kumaştan dikilmiş, ceketi Hacı'nın eline tutuşturup, kollarını takmasını istedi. 'Kolu takmaya sağ taraftan başla!' diye uyardı. Hacı 'neden?' der gibi ustasına baktı. Mahmut Usta, 'sağ kol, sol kola göre daha zor. Eğer sağ kolu iyi takarsan, sol kolda zorlanmasın!' diyerek, açıklamada bulundu...
Hacı, ceketi aldı. Ustasından öğrendiği gibi ceketin kolunu takmaya çalıştı. Bir türlü beceremiyor, söküyor, dikiyor ama ceketin kolu düz durmuyordu. Hacı her seferinde kolu takıp ustasına götürüyor, ustası ceketi eline alıp, bir elini omuz gibi kullanıp,  yeni takılan ceket kolunu göstererek, 'bak burası öne doğru, müşteri ceketi giydiğinde kolunu geriye doğru salladığında göğüsünde baskı hisseder, rahatsız olur' veya 'ceketin kolu geriye kaçmış, müşteri kolunu salladığında sırt kısmında baskı hisseder, rahatsız olur' nasihatlarında bulunurken, ceketin kolunun düz, yere bakması gerektiğini tembihliyordu...
Hacı, bir kez daha ceketin kolunu taktı ama bu kez kendisi de beğenmedi. Ustasına götürmeden söküp yeniden takmaya başladı. Sabahın ilk saatlerinden, akşamın geç saatlerine kadar devam eden mücadelenin ilk gününden Hacı yenik çıktı...
Terzihaneyi kapatma zamanı gelmişti. Hacı ceketin kolunu takamamıştı. Mahmut Usta, 'canını sıkma. Bir gün sende kol takmayı öğreneceksin. Elin uzlaşacak. Şimdi bırak, ortalığı topla, yarın devam edersin' dedi. Hacı, elindeki ceketi askıya taktı, takamadığı kolları masanın üzerine yerleştirdi. Mahmut Usta, 'Terziliğin en ince noktası işte bu. Kol takmak, hamile kadının sancısı gibidir. Kadın doğum yapınca nasıl rahatlarsa, terzi de ceketin kolunu taktığında öyle rahatlar. Yoksa senin gibi böyle dokuz doğrur!' diyerek, kalfasını, usta adayı Hacı'yı teselli etmeye çalıştı...
Hacı ertesi gün sabah işe geldi, hemen ceketi askıdan indirip, kollarını takabilme mücadelesine kaldığı yerden başladı. Sabaha kadar uyuyamamış, rüyasında bile ceketin kolunu takabilme mücadelesi vermişti, Hacı. Başarmak istiyordu. Ustası geldi, selam verip, tezgahın başına geçti. Hacı, kol takma mücadelesini sürdürüyor ama bu kez ustasına sormadan kendisi çözüm arıyordu. Sonunda olduğunu düşündü. Taktığı kolu ustasına gösterdi. Ustası kafasını sallayarak, olmadığını ve nedenlerini izah edip, ne yapması gerektiğini de anlattı. Hacı anlamış gibi yerine oturdu. Ustası ilkindi namazı için camiye gitti. Döndü. Hacı daha ceketin kolu ile uğraşıyordu. Bir kez daha taktığı kola baktı. Olmamıştı... 
Yerinden alktı, ceketi, ceketin kollarını sandalyeye bırakıp, dışarı çıktı. Bir süre dolaştı. Sinemaya gitti. O günden sonra bir daha terzihaneye gitmeme kararını verdi. Bir kaç gün sonra ustasının yanına gitti. Affını istedi, 'yapamayacağım usta' diyerek, helalleşip, işyerinden ayrıldı...