‘‘Yozgat Sürmelisi’’ olarak bilinen türkümüzün sözleri günümüz Yozgat’ını da anlatıyor. Çamlık’tan veya Nohutlu Tepeden bir gece vakti Yozgat’ı seyrederken, ‘‘Dersini almış da ediyor ezber/ Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler’’ mısralarını mırıldanmak geliyor içimden.
Aynı tepelerden gündüz vakti seyreylediğim zaman Yozgat’ı, o zamanda, ‘‘Aman aman ben yarelendim aman/ Bu dert beni iflah etmez deleyler/ Benim dert çekmeye dermanım mı var/ Aman aman sürmelim aman’’ mısraları dökülüveriyor, dilimden...
Düşünürken Yozgat’ı gözlerim kapalı, ‘‘Kaşın çeğmelenmiş kirpik üstüne/ Havada bulutun ağdığı gibi/ Aman aman ben yarelendim aman/ Çığ gibi düşmüş de gül sineler ıslanmış/ Yağmurun güllere yağdığı gibi/ Aman aman sürmelim aman’’ mısraları geliyor aklıma, o zaman da Yozgat’ın garipliği, mahsunluğunun anlatıldığını düşünüyorum, üzülüyorum.
‘‘Sürmeli’’ bizi anlatıyor, bu ili anlatıyor, bir sevgiliye duyulan muhabbetin içerisinde...
Dün haber için yola çıktığımda çalan telefonumun diğer ucundaki eskimeyen dostlarımız, ‘‘Seni tebrik etmek için aradım!’’ diye söze başlayınca, gazetemizin kuruluş yıldönümü nedeniyle aradığını düşündüm, ilk etapta. Sonra anladım ki; henüz kuruluş yıldönümüzle ilgili yazılanlara henüz ulaşmamış. Ankara’da yaşayan bazı Yozgatlılarla biraraya gelmişler, ‘‘Tanıtım Günleri!’’ etkinliğini değerlendirirken, kaleme aldığım ‘‘Olmayanı tanıtıyoruz’’ yazım gündeme gelmiş.
Eskimeyen dostumuz, ağbeyimiz, ‘‘Burada Kars’ın tulum peyniri, Aydın’ın kuru üzümü, Kayseri’nin pastırması, Adana’nın, Urfa’nın kebabı, çorbası, yiyeceği, içeceği ‘Yozgat’ diye tanıtıldı’’ diye sözüne devam etti.
Belli ki çok içerlemiş, dolmuş, ‘‘Aman aman ben yarelendim aman’’ diyerek, başladığı sözlerine, ‘‘Bu dert beni iflah etmez deleyler/ Benim dert çekmeye dermanım mı var’’ der gibi, sitemini yollayıverdi, telefonda...
Bilmem farkında mısınız ama Yozgat’ta yok yoktur, ne ararsan vardır, güzellikler adına. Bu güzellikler görmezden gelindiğinde ‘‘Aman aman ben yarelendim aman’’ diyerek, vuruyoruz dizlerimize, kan çıbanı çıkartıncaya kadar da iş işten geçmiş oluyor, farkına varamıyoruz.
Yozgat’ta yapılan tandır kebabını, Yozgat’ın testi kebabını, arabaşını,  parmak çöreğini, çanak peynirini, pekmezini, çedeneli kavurgasını, çalmasını, şiresini, şurubunu, kayhevesinin tadını, damak zevkini bulamazsınız başka ellerde, bölgelerde...
Ammavelakin, ‘‘Yapmasını bilmez, adet yerini bulsun’’ düşüncesinden hareketle, kavurmayı ‘‘Testi kebabı’’, tavuk çorbasını ‘‘Arabaşı’’, her çanakta satılanı ‘‘Yozgat peyniri’’ olarak kabul edersen, o zaman ‘‘Yozgat’ın nesi var?’’ sorusuna yanıt veremezsin, ‘‘Yozgat’ın neyi meşhur?’’ sorusuna da ‘‘Bingöl Kadayıfı’’ yatınıtını alır, oturur, tanıtacak bir şey bulamazsın...