Çetin kış gecelerini eğlenceye dönüştüren Anadolu köylüsü “Köy odaları” geleneği ile birlik ve beraberliğin en güzel örneğini sunarlardı. Çocukluğumuzda yaşadığımız o unutulmaz anılar bugünkü yazılarımızın kaynağını oluşturuyor.
Düğünlerde ve nişanlarda yaşadığımız zengin Türk örf ve adetleri günümüzde maalesef unutulmaya yüz tutmuş durumda. Bu denli çeşitlilik ve zenginlik arz ede,n Türk Halk kültürünü, halkın yaşayışını yazılı edebiyata aktarmakta biraz geç kaldığımızı söyleyebiliriz.
Ne yazık ki köyde yaşayan aydınları (öğretmen, imam v.s.) eğitememiş olduğumuzdan dolayı halk kültürünü araştırma, inceleme ve kayıt altına alma konusunda ağırdan almışız. Bu da gelişen ve değişen zamana karşı Türk gelenek ve göreneklerinin unutulmaya yüz tutmasına neden olmuştur.
Şimdilerde unutulan geleneklerimizi kayıt altına almak için çaba sarfediyoruz. Ne yazık ki bunları anlatacak yeterince kaynak (canlı kişi) bulamıyoruz.
Bu yazımızın konusu “Saya Gezimi” geleneğiydi. Bu geleneği anlatırken doğal olarak kendi köyümüz “Kırım”dan söz edeceğiz.
“Kara kış” diye tabir edilen “Baba hesabı” ya da “Dede hesabı” gibi tanımlarla anlatılan ocak ayının 15’i (Dede hesabına göre sonu) Saya Gezimi geleneğinin yaşatıldığı dönemlerdir.
Kış aylarında köy odaları tıklım tıklım dolar, tartışmalara, yarışmalara ve eğlencelere sahnelik ederdi. Bir kazan dolusu su içme, bir kutu bisküvi yeme, bir kutu lokum yeme, bir küp pekmez içme yarışmaları bunların en ilginçleriydi
İlginç hikayeler anlatılır, masal kitapları okunur, dini ve milli konularda efsanevi hikayelere şahitlik ederdi köy odaları… Maharetli köy delikanlılarının çıkardığı (orta oyunu türünde) oyunlar ilgiyle izlenirdi.
Yarışmaların sonucunda kaybedenlere verilen cezalar da çok ilginç olurdu. Pınarın oluğunda soğuk suya basma, kağnı tekerine bağlama ve tekeri yuvarlama gibi çok ilginç cezalar uygulanırdı.
“Saya Gezimi” geleneği baharın gelişini müjdelerdi. Özellikle besicilik yapılan köylerimizde sapın-samanın tükendiği bir dönemde hayvanların da uyanışını sağlamak. Köy halkına “Korkmayın bahar geliyor” demek ve baharın müjdesini vermek için düzenlenen bir eğlence programıydı.
Kırım köyünün “Saya gezimi” baş oyuncusu Hasan Aydoğdu (Hasso lakaplı) bir köy delikanlısıydı. Hasso daha çok ayı ve kurt kılığına girer köy odasına gelir oyunlar oynar, bu kılığı ile ev ev dolaşır gençlerle birlikte yağ. Bulgur toplanır pilav yapılırdı. Saya Gezimi öncesi ve sonrası ilginç oyunlarla köy delikanlıları tüm köy halkını uyandırırlardı.
Saya Gezimi Karakış’ın yani Ocak ayının 15’inden sonra yapılır. (Dede hesabına göre Ocak ayının sonuna denk gelir) Çoğunlukla habersiz başlar ve gece vaktinde uygulanırdı. Saya Gezimini öğrenen köylüler “Karaşın” bitmeye yüz tuttuğunu bu sevinçle öğrenmiş olurlardı.
Hasso’nun çevresinde toplanan gençler çeşitli kılıklara girerler, hayvan figürlerinin yanı sıra kadın-kız giysileri ile kılık değiştirirler, tanınmaz bir halde oyunlarını sergilerlerdi. Ahırlardaki hayvanların da uyanışını sağlamak için büyük çanlar takılır, şangır-şungur seslerle hayvanların da dikkati çekilmiş olurdu.
Kışın gidişini. Baharın gelişini müjdeleyen “Saya Gezimi” hem insanları, hem de hayvanları kış uykusundan uyarmak için düzenlenen bir eğlence geleneğiydi.
Yozgat’ın merkez köyleri Kırım, Türkmen Sarıları, Balta Sarılar, Cihanpaşa gibi orman köylerinde ve besicilikle uğraşan köylerde daha yaygındı. 1960 ve 70’li yılların en yaygın geleneklerindendi.
Ne yazık ki, o günlerde çocak yaşta olduğumuz ve fotoğraf makinesi, kamera, cep telefonu gibi cihazlardan mahrum oluşumuz nedeniyle bunların hiç birini kayıt altına alamadık, görüntüleyemedik. Şimdilerde ne Hasso’yu ne de o köylüleri bulup bu oyunu sergileyebiliriz. Ama unutulmasını istemediğimiz için bunları yazmak durumundayız.
Geçtiğimiz yıllarda Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencileriyle Kırım Köyü’nü ziyaret edip bu geleneği sembolik olarak tekrarlamalarını rica edip, kayıt altına almıştık. “Kırım Köyünden Saya Gezimi” yazılarak bu kaydımız internet ortamında izlenebilir.
Biraz duyarlı olursak bu geleneklerin hepsini kayıt altına alırız. Azıcık duyarlılık yeter. Tabi ki, biraz da bilgilendirme ve araştırmacılara yardımcı olabilmek şartıyla…