DEMOKRASİ kelimesi dünyada olduğu gibi ülkemizde de sık kullanılan, gündemin önemli bir kavramdır. Şimdilik insan fıtratına uygun en iyi yönetim şekli olduğu reddedilmez bir gerçektir.
Şu ana kadar da tahtını sallayacak veya tahtından etme istidadı gösterecek yeni bir yönetim şekli görünmemektedir.
Demokrasi nedir? Herkesi anlayabileceği şekliyle “halkın kendi kendini idare etmesidir”. Yani halk kendini yönetecekler hakkında söz ve tercih sahibidir. 
Bu kelimenin karşılığıdır.
Dünyada kelimeye verilen anlamda uygulama yapan ülke var mıdır diye bir soru ile karşılaşılsa verilecek cevap evettir denmesine rağmen bu evet güçlü söylenemez çünkü bu sorunun karşılığı “havet” tir. Aynen Türkiye’de verilen cevap gibi.
Ama gerçekte dünyada devletler, demokrasiden tanımına uygun faydalandığı söylenemez. Veya tam olarak demokrasinin uygulanması için dünya şartlarının birey veya devletlerde eşit olması gerekir. Yani herkesin ekonomik, sosyal gücü ve kapasitesi, hukuk ve adalet bilinci,  öğretimi, kültürü, inanç ve vicdan durumu eşit veya aralarındaki çıtanın fazla açık olmaması lazımdır.
Burada şu tespiti yapmak sağlıklı olur. Demokrasiyi de, teokrasiyi de akla gelen bütün yönetim şekillerini uygulayan insandır. İnanç ve iman noktasında, adalet, vicdan ve ahlak duygusunda eksik olan insan meşrebine yakın olanı kabul eder ve uygular.
Sorun insan kaynaklıdır. Demokrasi gereği seçimler yapılıp ta iktidara gelenler güçlü geldilerse, Anayasayı, kanunları kendi istedikleri gibi değiştirip uygulama gücünü ele geçirirler. Yaptıklarıyla yerine göre yasamanın da yürütmenin de yargının da geçiş yollarını daraltabilirler.
Bu sebeple Türkiye’de demokrasi;  ülke, parti, dernek yönetimleri dâhil hiçbir yönetim gerçeğinin olduğu yerde tam uygulandığı söylenemez.
Partileri, dernekleri vakıfları kim yönetir? Başkan ve başkanın yakın çevresi yönetir. Diğer üyeler hizmetleri veya aidatları anlamında kutsal insanlardır.
Kısaca demokrasi olgusu tanımına uygun kullanılmamakta ve uygulanmamaktadır. O zaman bu konuda da insanlar samimi değildir. 
Maalesef siyaset kurumu içindeki politikacı insanlarda dürüstlük ve samimiyet derecesi çok düşüktür.
Öyleyse adı her ne kadar diktatöre, sözünün üstüne söz söyletmeze çıksa da Alparslan Türkeş’in tanıyıp öğrenip onun çizgisini takip etmek doğru bir örneği bulmayı getirir. Çünkü Alparslan Türkeş özel hakkı ve yetkisinde olan evlenme konusunu bile parti başkanıyım demeden, “burada da benim özelim olmaz” diyerek Genel İdare Kurulunda (GİK) şimdiki (Merkez Karar ve Yönetim Kurulu) evliliğini oylatmış ve alınan karara uygun hareket etmiştir.
Ayrıca yakınında olanlar bilirler pek çoğu da özel günlerde anlatırlar. Bir genel seçim öncesi adaylar ve aday yerleri belirlenirken kendisi Ankara’dan aday olmayı istemiş partinin Genel idare kurulu önceki dönemde olduğu gibi Adana’dan aday olmasında ısrar etmiş ve Genel İdare Kurulunun kararı geçerli olmuştur.
Düşünelim şimdilerde hangi parti Başkanı böyle bir demokratlık yapar? 
A’dan Z’ye kadar adayları ve aday olacağı yerleri kendileri belirleyen Genel Başkanlar mı demokrattır, yoksa onun yıpratmak amacıyla adının başına konan diktatör ekini hiç hak etmeyen Türkeş‘mi demokrattır. 
Böyle olmasına rağmen Başbuğ maalesef emek verdikleri tarafından, “diktatör, partide demokrasi yok, her kararı kendi alıyor” suçlamasıyla ihanete de uğramış, dedikodusunu yapan pek çok gençte çıkmıştır.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da insan unsuru önemlidir. 
Demokrat olanlarda demokrasi isteyenlerde isteklerinde samimi ve dürüst olmalıdır.