YOZGAT'ta son günlerin gündemine oturan 'iktidarın adayını seçmezsen, hizmet alamazsın!' şeklindeki söylemleri değerlendirmek arzusundaydım. Ancak, sosyal medya hesaplarından yapılan değerlendirmeleri görünce 'nutkum durdu!', şimdilik kaydı ile vazgeçtim...
Bundan 10-15 yıl öncesine kadar çocuklara 'ileride ne olacaksın?' sorusu sorulduğunda, genel olarak kız çocukları 'öğretmen' olacaklarını, erkek çocukları da 'polis' veya 'asker' olmak istediklerini söylerlerdi. Bugün bu soruların yanıtı çok farklılık arzetmesine karşılık, 'büyüyünce çok para kazanacağım, zengin olacağım!' yanıtı ilk sırada yer alıyor...
'Zengin olmak, çok para kazanmak!' öylesine kolay bir hale gelmiş/getirilmiş ki, çocuklar bile yarınlarını kapitalist düzenin çarkında 'ezilebilme!' yöntemi ile ifade eder hale gelmiş. Deniliyor ki, 'eğitim evde başlar, sokakta devam eder, okulda olgunlaşır.' Doğrudur. Ama eğitim, üç ortamda da unutulmuş durumda. Anne-baba çalışıyor, 'daha çok kazanabilme hırsı' ile çocuğuna ayıracak zaman bulamıyor. Sokaklarda çocuk yok. Bir taraftan 'tehlike-korku' kısgacı, diğer taraftan 'sınava hazırlık' kaygısı ile çocuklar sokakları terk etti. Okullarda, 'eğitim' vermek isteyen öğretmenin başına gelmeyen kalmıyor. Öğretmen, 'öğretmekle' yetinip, 'eğitimci' sıfatını kabullenmiş, 'öğretmen kimliğini, yakasına taktığı önlüğü' ile birlikte duvara asmış, durumda...
Öğretmen, bu ülkenin gidişatından sorumludur. O nedenle yakınma hakkına sahip değildir. Bu tespitim, öğretmene olan saygımdandır. İlkokul öğretmenim Behçet-Halime Ulusoy'un adını rahmetle andığımda, sevgi tohumları yeşerir yüreğimde. Diğer öğretmenlerim için de geçerlidir. 
Öğretmen, günümüzde eğitmenliği tercih ettiği için, makam için önünü siyasetçinin fotoğrafı önünde bile iliklediği için yaşanılıyor, bunca sıkıntı...