Yaşamım boyunca ilk kez bir bayramı Yozgat dışında geçirdim. Nedenini pek bilemiyorum. ''Belki'' diyorum, ''Belki kalabalıklar içerisinde itildiğim yalnızlığımdandır!'' düşüncesine kapılıyorum. Bıraktığım boşlukta kendimi tutma çabalarımın nafile oluğunu, yaşayarak görüyor, sorgulama faslından vazgeçiyorum...
Yozgat'tan Konya Ereğli, Adana, Ceyhan, Mersin ile sınırlı seyahatimiz esnasında yanından, kıyısından, ortasından geçtiğimiz Niğde, Bor ve diğer yerleşim birimlerinin ortak özellikleri, yeni doğan bebeğin dengeli beslenmesinden çok ''Yesin de ne yerse yesin!'' anlayışıyla hareket eden anne-babaların, sonrasında çocuklarının obez olmasından şikayet etmelerine benziyor.
Büyükşehir olabilme adına, plansız, programsız beton yığınlarının üst üste yerleştirilip, yaşam alanlarının daraltıldığı şehirler, insanları esir alıp, yönetip, yönlendirmeye başlamış. Düne kadar yönettiği şehirler tarafından adeta robotlaştırılan insanoğlu, toplum olma özelliğini yitirip, birey olma çabasını bile kaybedip, kendisinin inşa ettiği çizgiyi ''Kader çizgisi'' olarak kabullenmiş.
Yozgat'tan Ankara'ya, İstanbul'a ve ülkenin diğer şehirlerine gidildiğinde verilen adresler hemen hemen hep aynıydı. Terminalde inersin, sana verilen mahalleye, semte gidersin, okul, cami, sağlık ocağı, meydan gibi bir merkezde soluklanıp, mahalle bakkalına veya yoldan geçen birisine ''Yozgatlı Ahmet ağa nerede oturuyor?'' sorusunu yöneltir, aldığın yanıta göre de adrese kısa zamanda ulaşırsın.
Mahalle bakkallarının ''Tarihin tozlu sayfalarına'' havale edildiği günümüzde, artık merkezi ortak alanlar da yok olup, ''Site'' adı verilen alanlar içerisinde kaybolup, gitmiş. Çok katlı binalar içerisinde kaybolan insanlar, bırakınız mahalledeki okulun, caminin ismini kapı komşusunun ''Kim olduğu?'' konusunda bile bihaber olmuş...
Dönüş yolculuğunda bir film şeridi gibi gözümün önünden kareler halinde geçen ''Büyük Şehir'' denilen ''Obezite'' yerleşim alanlarının dünü ile birlikte Yozgat'ın geleceğini de düşünüp, ''Yarın Yozgat'ın olacağı da bu!'' demekten kendimi alamadım...
Yozgat'ın diğer şehirler gibi, ''Gelişme ve Büyüme'' ile ilgili algılaması var olan değerleri ''Yok etmeye!'' yönelik olunca, ileride karşılaşacağı sorunlar karşısında çaresiz kalıp, yöneten yerine kendi yarattığı canavar tarafından robotlaştırılıp, yönetilen konumuna gelecektir.
Yozgat, tıpkı bebek gibi kendisine sunulan, zararlı, zararsız maddeleri tüketiyor. Yedikleriyle kilo alan bebeğe önceleri ''Gürbüz'' denildiği gibi, Yozgat şehrinin bu durumuna ''Gelişiyor'' diye bakılıyor. Çocuk belirli yaşa geldiğinde fazla kilolarından şikayet edip, bundan kurtulmak istediğinde verdiği mücadele gibi, Yozgat'ta plansız, programsız gelişmenin sancılarını, sıkıntılarını gelecek zaman içerisinde yaşamamak için bir karara varmak durumundadır...