Hazırlıkları tamamlayıp kutsal yolculuk için otobüse bindiğimizde tüm dostlara el sallayıp her şeyi geride bırakmıştık. Sanki dönülmeyecek bir yola çıkıyor gibiydik. Bir çok şeyin ilklerini yaşayacaktık. Nelerle karşılaşacağımızı düşünmeden kendimizi selin akışına bırakıverdik. Şimdilerde diyorum ki, keşke bu yolculuk da her şeyi tecrübe edinmiş olarak doya doya yaşasaydık. Tatlı bir rüya gibi gelip geçiverdi.
Dün yine o kutsal mekanları yad ettik. Kendi kendime dedim ki, “Birileri bize çıkıp deseydi, Ey Rahmanın misafirleri iyi düşünün ve çok iyi bilin ki, yaşayacağınız bu günlerin tekrarı yoktur, belki bir daha görmeniz nasip olmayabilir, zamanınızı ve emeğinizi boşa geçirmeyin, manevi havayı doya doya yaşayın!..”
Haklarını yemeyelim, görevli hocalarımız bir şeyler anlatmaya çalıştılar ama biz onları hayal meyal hatırlıyoruz. Her şey o gecede yaşanılan bir rüya gibi gelip geçiverdi.
Kutsal yolculuğun bugün son haftalarını aktarmak istiyorum. Yazılacak söylenecek çok şey var ama, sürçü lisan etmeyelim istiyoruz. Acemiliğimize, cehaletimize sayın o manevi havanın atmosferinde eriyip kaybolduk. Ankara Esenboğa hava alanına inince uykudan uyandık ama, o treni çoktan kaçırmıştık. Makinist: “Bu filmin tekrarı yok, çok iyi izleyin!” deseydi uyanır mıydık uykudan bilmiyorum…
Kutsal yolculuğumuzun en unutulmaz anılarından biri de şüphesiz ki, Arafat\'ta başlayıp ve şeytan taşlamada biten gizemli yolculuktu.
Arafat\'a çıktığımız da Arafat\'ta geceleyişimiz de unutulacak cinsten değildi. Sevinçten ve coşkudan, Arafat\'ın manevi havasından bıkıp-usanmak ne mümkün:.. Çileye, sefalete meşakkate aldıran mı var sanki? Mahşeri kalabalıkla Arafat Meydanı hepimize unutulmaz bir ders veriyor. Orada yapılan dualar, kılınan namazlar, vakfede topluca yapılan dualar iliklerinize işleyip biz kuş misali göklere - yüce tanrının katına ulaştırıyor.
COŞKUN AKAN BİR SEL GİBİYİZ
Arafat\'tan Müzdeelifey\'e ve Minay\'a doğru gidişimiz “Çoşkun akan bir seli canlandırıyor” Kilometrelerce uzayan insan kalabalığı bizi önüne katmış taşkın akan bir sel misali sürükleyip götürüyor. Kafileler ve gruplar birbirine karışmış, kafile başkanlarının ellerinde-bayraklar-flamalar (Kendilerini tanıtan semboller var) herkes coşkun akan selin içerisinde akıp gidiyorlar. Saatlerce nasıl yürüdüğümü, bu yolculuğa nasıl dayanacağımı bilemiyorum. Aslına bakarsanız, onca yaşlının, ihtiyarın yürüğü Arafat yolculuğunda yoruldum demek benim için utanç verici bir hadise olur.
Hedef belirlenmiş, “Marş” komutu verilmiş, Müzdelife-Mina ve Şeytan Taşlama istikametinde iman orduları hücuma geçmişti. Kafilelerin gidişini, grupların ilerleyişini tarihteki Türk ve İslam ordularının akınına benzetebilirsiniz. Şeytan taşlamak üzere tünellere girdiğimizde ordu şaha kalkmış, coşkun akan seller taşkına dönüşmüştü… Utancından: “Hanım ben bittim, beni bırak sen yoluna devam et..” diyemedim.
Şeytan taşlamak için o muhteşem mekana geldiğimizde kalabalık doruğa çıkmış her kattan gelen insan seli birbirine karışmıştı. Körfezde durgunlaşan su misali göletler oluşmuş, deniz taşmış, ırmaklar çoşkuyla akmaya başlamıştı. “Leybeyk-Allahümme Lebbeyk!..” sedaları ve “Allah-u ekber-Allahu ekber” nidaları dağları, taşları çınlatıyordu. Gökteki meleklerin dağların, taşların, kuşların- canlı-cansız tüm varlıkların sese verdiği o muhteşem buluşma şeytan taşlamada en yüce doruklara ulaşmıştı. Bitmiş tükenmiş ve şaşkına dönmüş vaziyette girdiğim şeytan taşlama mekanında kıyametin koptuğuna ve insanların “Ben” telaşına düştüğüne tanıklık ediyorduk.
“Bismillahi Allahü Ekber” haykırışlarıyla dolu şiddetinde atılan taşlar, tüm şeytan ve şeytan niyetli mahlukların - insanların-hayvanların-cinlerin aklını başına getirecek boyutlarda yağmur gibi yağıyordu. Muazzam bir organizasyon… Tüm dünya Müslümanlarının birleştiği, kaynaştığı mükemmel bir faaliyet hac ibadeti.
Elbette biz oraya “Rahmanın misafirleri” olarak çağrılmış, özel daveti almış gruplar idik. Bu şuurla yürümüş olsak da, insan olarak yaptığımız “keşkeleri “ yapmasaydık diyoruz. Tahammül sınırlarını zorlayan hareketlerde olsa “Keşke-keşke” “Hacı ya sabır” sözcüğüne itaat eder durumda kalsaydık…
Evet oralar manyetik çekim alanları. Rabbim tekrar nasip eder mi bilmem ama (Asgari bir zamanda orada insanlarla yine buluşmayı isteriz) Hep öyle derler ya; “Gitmeyenlere oraları görmeyi, gidenlere de en yakın zamanda tekrar gitmeyi nasip etsin, yüce mevla!..” (Angari zaman- en yakın zaman) Çünkü manyetik çekim alanı içerisine girmiş durumdasınız!..
Rabbim, görmeyi arzulayan, o aşkla yanan herkese nasip etsin. Biz tadına doyamadık. Bizler oradan ayrıldıktan sonra o yüce makamlara aşık olduk. Medine\'de Muhammed\'e (SAV) (Mescidine, Ashabının sevgisine) Mekke\'de ilahi mabede-Kabeye, zemzeme ve Hacerülesved\'e aşık olduk, doyamadık, doyamadan geldik, gözlerimiz, gönüllerimiz oralara takılı kaldı… Ne diyelim ya nasip.