OCAK ayını yarılamamıza rağmen henüz yağışların düşmemesi sadece çiftçileri değil, her kesimi yakından ilgilendiriyor. Belediye başkanları suyun tasarruflu kullanılması gerektiğine dikkat çekip, yeni kaynak arayışına girerken, bizleri bekleyen tehlikenin sadece içme suyu ile sınırlı olmayacağı gerçeğini de aklımızdan çıkarmamalıyız.

Yozgat'ın bir kış kenti olduğunu ''9 ayı kış, geri kalanı bahar'' veya ''Kış, Erzurum'da Sivas'ta yok ise Yozgat'ta mutlaka vardır'' şeklindeki söylemlerde anlattığımız dönem bitti. Bu bitişi elbirliği ile hepimiz gerçekleştirdik. Kirlettiğimiz yetmiyormuş gibi, ağaçları kökünden kesip, bir kenara bırakıp, yerine beton yığınlarını diktik. Dikmeye de devam ediyoruz, geri adım atmak gibi bir derdimiz de bulunmuyor.

Kurak geçen bir yazın ardından kurak devam eden bır kış yaşıyoruz. Bugünlere gelmeden çok önce Yozgat toprakları beyaza bürünüp, ekinlerin üzerine yorgan olmuştu bile. Yaz döneminde boşalan göletlerde yağan yağmur ve kar sularıyla seviye yükselmeye başlamış olması gerekiyordu. Ama tık yok.

Mevsiminde yağan yağmur ve kar, sadece ekinlerin büyümesini sağlamıyor. Veya sadece bizlerin içmeden başlayıp, farklı ihtiyaçlarımız için tükettiğimiz sudan ibaret değil. Yağışlar ve yağışların neden olduğu doğal dengenin bozulması beraberinde hastalıkları, adını dahi bilmediğimiz yeni vebaların musallat olmasına da neden olmaktadır. Herkesin oturup, başını iki elinin arasına sıkıştırıp, düşünmesi gereken bir dönemdeyiz. 

''Biz nerede nasıl bir yanlış yaptık?'' sorusunu kendimize sormadığımız sürece geleceğimiz ciddi anlamlada sorunlu olacaktır. Kim bilir belki bir geleceğimiz de olmayacaktır.