KUDÜS, imar edildiği günden bu yana Şam diyarının merkezi ve başkenti olagelmiştir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un Filistin bölgesine gelip yerleşmelerinden itibaren bu bölgenin tümü mübarek kabul edilmiştir. “Biz onu (İbrahim’i) ve (yeğeni) Lut’u âlemler için mübarek kıldığımız arza (yere ulaştırıp) kurtardık.” (Enbiya; 71). Bereketli kılınan bu bölgenin mübarek olarak kabul edilmesinin nedeni, Cenab-ı Allah’ın hikmetiyle buradan pek çok peygamberin gelip geçmesi ve burada vefat edip defnedilmesi veya meyve ve sebzelerle etrafının bereketlendirilmiş olmasından ileri gelmektedir.
Bilindiği üzere Mescidi Aksa aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Bu özelliğinden dolayı da İslâm'da ayrı bir öneme sahiptir. Hz. Peygamber; “Ziyaretler ancak üç mekâna yapılır. Mekke’deki Mescidu’l-Haram’a, Medine’deki benim bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya.” buyurmuştur. Resulullah’ın bu hadisi ile bu üç belde İslam’da kutsal ilan edilmiş ve bunların dışında kutsiyeti olan başka bir dördüncü şehirden söz edilmemiştir. 
İslam’ın Mekke’de ilk tebliğ edildiği günlerde bu dinin en önemli ibadetlerinden biri olan namazın Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılınması İslam’ın ilk kıblesinin bulunduğu Kudüs şehrinin önemini açıkça gösterir. Müslümanlar bu ilk kıblenin kutsiyetini idrak ederek tarih boyunca buraya sahip çıkılması gerektiğinin bilinciyle hareket etmiş ve bu mukaddes beldeyi her zaman koruyarak tevhit inancının bayrağı altında bulunması gerektiğine inanmışlardır. Kudüs ebediyen İslam’ın ilk kıblesi olma özelliğini koruyacak ve Müslümanlar buraya sahip çıkmak zorunda olduklarını hep idrak edecek ve bu beldenin Haçlı veya Yahudiler tarafından işgal edilmesi hâlinde tarihte olduğu gibi mutlaka kurtarılması gereğine inanarak çalışacaklardır.
Yahudiler bu topraklara Hz. Musa zamanında sahip çıkmayıp, “Git, sen ve Rabbin savaşın…” demişler ve bu kutsal mekânları korumaya yanaşmamışlardır. Bu tutumlarının sonucunda da kutsal topraklar ellerinden alınmıştır. Hatta onlar bu yerleri koruma fırsatı ellerine birkaç kez geçmesine rağmen aynı isyan ve korkaklığı gösterdikleri için artık bu mescit ve çevresi hakkında hiçbir sahiplik iddiasında bulunamayacaklardır. 
İsrail yılardan beri sudan bahanelerle Filistin'i ve Kudüs’ü işgal etmeye çalışıyor. Oradaki Müslümanları yaşlı, genç, kadın ve çocuk demeden katlediyor. Bu da yetmezmiş gibi, inancımız gereği ibadetimizi yapmamız gereken mescitlerimizi ve camilerimizi de işgal ediyor. İsrail askerleri botlarıyla girip insanları çiğnedikleri yetmezmiş gibi, bir de oradaki mescide gelen Filistinli ve Kudüslü gençleri sudan sebeplerle katlediyor.
Bütün dünya bu durumu seyretmekle yetiniyor. İnsanlık bu duruma sessiz ve suskun kalıyor. Artık Müslümanlar için küfrün karşısında tek vücut olma ve İsrail'e karşı Mescid-i Aksa'nın özgürleşmesi için dayanışma içerisinde bulunma vakti geldi diyoruz.  Eğer İsrail bu zulmü yapıyorsa ümmetin suskunluğundandır. Ümmet Filistin'e, Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya fiili olarak destekte zayıf kaldığından ve zayıf durduğundandır. Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa sadece Filistin ve Kudüs'te yaşayanların değildir. Kudüs ve Mescid-i Aksa tüm dünya Müslümanlarının ortak merkezidir. Dolayısıyla tüm Müslümanlar bu ortak merkeze sahip çıkmak zorundadır.
ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı bölgede isyana ve tepkilere sebep olmuştur. Terörist İsrail askerlerinin açtığı ateşle  55 Filistinli Müslüman şehit olmuş, 2 400’ün üzerine Filistinli yaralanmıştır. Tüm dünya insanlığı bu zalim yönetime dur demeli ve Kudüs’e sahip çıkmalıdır. Türk ve Müslüman dünya bu zalimce uygulamaya ortak tavır koymalı ve dünya kamuoyu nezdinde protestolar devam ettirilmelidir. Türkiye’nin tepkisi yerindedir, bu protestolar tüm dünyada yaygınlaştırılmalıdır. İsrail’e ekonomik yatırım da dahil her türlü baskı ve kamuoyu tepkisi çığ gibi büyüyerek devam etmelidir… Kudüs ve Mescid-i Aksa sorunu sadece Filistinli kardeşlerimizin değil tüm dünya Müslümanlarının sorunudur.