Derbederin vücudu ilginç özellikte etrafı rahatsız edecek bir koku üretirdi. “Gız anam daha ahşamleyin bi tas kilinen çimdim” derdi ama dobur dobur terler, o terde kokuya dönüşürdü.
    Aslında kendine pek de bakmazdı. Genç kızlık zamanlarından kalma pazen bir elbise, renk uyumuna dikkat edilmemiş yamalıklarda dallama bir kazak ve incikleri yırtık bir pijaması vardı.
    Ayakları kirden kermelenmiş, topukları çorak topraklar gibi yarık yarıktı.
Aşırı kilosunun verdiği orantısız vücudu ve yavaş hareketleriyle sürekli çalışır, düzene ve temizliğe pek özen göstermezdi. “Anam Gazanda bişirir gapağında yerim, niye ötâa gapları bulaşıh ediyim ki” derdi.
    Yani tek kapla bir öyünün tüm yemeklerini sofraya serer, kirden meşinlenmiş sofrayı da kapının önüne çırpardı.
    Köyün kadınları kızlarını ev işlerinde eğitirken beğenmediği hareketlerini “Yağdalı döndü gibi bu ney gız” diye insafsız ve acımasız eleştirirlerdi.
    Çoğu zaman zavallı Döndü halanın kulağına bu sözler gitsede kimseye laf yetiştirme enerjisini hissetmediğinden kaderci ve sessiz kalırdı.
    Düğün, düzgün, cenaze, toplantı gibi organizasyonlara iştirak ettiğinde etrafı rahatsız etmek istemediğinden en kenarda durur, millet çula, çuvala otururken o hep bir köşede kuru yere sekilenirdi.
    Tuturuk gibi kepezli saçları, kocaman kafası ve erkeksi bir yağırnı vardı.
    Kocası her seferinde onu sert bir şekilde azarlar, gavur yağdalı” diye aşağılar, azarının sonunda sırtına sürekli güm diye birde yumruk indirirdi.
    Evin tüm işlerini o yapardı. Mallara saman dökme, dam kürüme, ahır kermeleme, helkelerle su çekme, havluyu hayatı süpürme, sığır sürme, sap yükleme, patuz atma, tırpan biçme, malağma aktarma, zoo dırmıhlama, gağnı koşma, dam loğlama akla gelen her iş bu garibe aitti. Kocası hiçbir işe bakmazdı.
    Sürekli küfür ve azar savurur, düğünlerde, düzgünlerde avratlara bıyık kıvratırdı.
    Hiç hastalandığına rastlamadım döndü halanın.
    Sadece bir keresinde saçlarındaki sirkeler için kafasına tetete diye bir ilaç sürmüş, ondan zehirlenip bir helke yoğurt yemiş kurtulmuş.
    Başkada Allaha şükür bir rahatsızlığı vuku bulmadı.
    Guvermiş çokelikten bi dürüm yapardı, onuda hatur hatur bir yerdi ki sormayın.
    Suvan pürlerinden gelep gelep dürüme doldurur, koca koca turpları elma gibi yerdi. Boğazına pek bakardı.
    Babayiğit ve güçlüydü. Kocasının azarlarına pek aldırış etmez, her seferinde yumruk falan yer, bazen kafası kızıp, kocasına elini kaldırıncada hastanelik ederdi.
    Bir keresinde elinde bi sıyırgıyla “Senin gibi gişiyi mar eşşâa guvalasın” diye kovalıyordu.
    Melek gibi bir yüreği vardı. Ondaki merhamet Tuna Nehri gibiydi. Kışın kuşlara, köpeklere, kedilere o kadar çok yiyecek atardı ki. Hayvanlar onu görünce adeta başına üşüşürlerdi.
    Kapısının önünde tek başına otururken uyuklayıp kalırdı.
    Hemen yanı başlarında grup grup kadınlar otururken o hep yalnz ve arkadaşsız kalırdı.
    Tek dostu Sifli Senem'di. Onun da evi Yağdalı Döndü Halaya epeyce uzaktı. Kör çerçiden sürekli baş kili alır, iki helke suyunan ahırda sürekli çimerdi ama kocası yinede ona sempatik gözle bakmazdı.
    Getiğimiz yıllarda 84 yaşında Hak'kın rahmetine kavuşmuş. Mekanı cennet olsun. Sevgi dolu, dost canlı bakışı, kaderci ve zavallı hali, yalnız ve biçareliği ile hep hafızalarımızda kalacak.
    Nur içinde yatsın..