Mecbur değildin bana… Kâfiydi selamların yüreğime laf anlamaz gecelerde. Kâfiydi sana bir gecelik bakışların ve kiralık anlarından çekip çıkarttıkların yetmeliydi bana, biliyordum… Bilmeyen, söz geçmeyen, laf anlamayan yüreğimdir, özür dilerim…
    Belalı bir aşkın bıçağında bölünüyorum, yüreğimin her bir santiminde, milyon kere ölüyorum. Gece aymaz bir sancıyı içine hapsediyor.
Gece hayâsız ve bu gece çok duldasız kiralık yârim. Kendimi saklayacağım, iniltisiz bir köşe, sorgusuz bir sokak yok.
    Caddeleri köpekler basmış, uğultular ruhumu kemiriyor. Susmayan havlamalar esintisinde, karanlık içimi yakıyor ve ben kaçacak bir yol bulamıyorum…
    Bağırmak istiyorum, bütün şehri uyandırmak. Çılgınlar gibi koşmak, bütün yolları bitirmek ve sana, yalnız sana bir kez daha bürünmek istiyorum.
    Sensiz olmayacak bunu iyice öğreniyorum ve senle de…
    Acılara alışmam gerekiyor.
    Tekliğe, susmaya, bilinip de bilinmezlikten gelinmeğe, dayanılmaz acılara ve sensiz yaşamaya katlamam sonrada hiçbir sual etmemem icap ediyor…
    Gel de eğil, bükül, gel de sen sus!
    Bu çaresiz halime kiralık yârim?
    Buz tutan yüreğimden son bir kez daha yalvarıyorum; ne olur yaslan yüreğime, ne olur son bir kez daha ısıt en güzel yerinden. Bas bağrına eriyip akayım gözlerimden ve sonra sonsuza kadar ağlayayım bu aşkın sensiz yerinden…
    Kira zamanı geldi, yüreğini, bütün bedenini haczetmeye utanıyorum.
    Sen gel ve bu hesabı kapat kiralık yârim. Bekleyecek, tahammül edecek gücüm kalmadı…
“Ben artık  sensiz ve sen
artık bensiz bir ölüsün…”
    Koynunda kavuşmalar üşüyorsa bir bildiği vardır ayrılığın…
    Kalbinde vuslatlar oradan oraya kaçıyorsa elbet sonbahar ve elbet dirilmeler kıştır. Duaların gözlerinde ve kalbinde uyuyorsa muhakkak gaflettendir ve muhakkak ihlasta bir eksiklik vardır sevdiğim…
    Başı açık kalmışsa yaban sevdamızın ve tutuşmalar donmuşsa kışlarda bil ki yüksünmelerin hayatın canını çok yakmıştır. Genzini yakan hava boğazına takılıp duruyorsa her defasında bil ki “vuslatımız” haramdır sevdiğim…
    Her defasında şikayetlerle başlıyorsa sözlerin ve her defasında “ben” diyorsan sevdiğim, anla ki nefis arada ve anla ki şeytan yanı başında… Sen içindeki mağrur, sen içindeki dik ve sen içindeki “benliği, benciliği” unutamıyor, bunun kibirden geldiğini anlamıyorsan, çekersin ayrılığın halay başçılığını sonra sevdan ne yaza, ne kışa yakışır sevdiğim…
    Uzakların türkülerine yaslanan gönüller hep hicran makamındadırlar ve inadına istikametlerde sonsuz yanmalardadırlar. Ruhları özgür kalmayan yürekler, ebedi esaret hanelerinde rüyalarda yaşamayı seçerler ve o rüyalar ki, en büyük kabusların başlangıçlarıdırlar.
    Bilmezler kaybetmeyenler; önceleri inatlaşmalar, sonraları beklemeler ve en sonunda da diri diri gömülmeler onlar için vardır…
    Zamanı yitirince anlamak ve soluğun kıymetine sıkı sıkıya sarılmak, belki de son nefeste vücut bulur. Acı ama tek gerçek son nefeste tecelli eder bitimsiz ayrılığı. Sona geldiğini anladığında çok geçtir. Bir zamanlar sımsıcak olan yüreğin buzdur, taştır ve yolun sonu onsuzdur (bensizdir) sevdiğim…
    Bensiz geçen yıllarında dilerim hep mutlu olursun ama sanmam bensiz yüzün gülsün ama sanmam bensiz kışların bahara bürünsün…
    “Ben artık sensiz ve sen artık bensiz bir ölüsün…”    Hep sevdim… Unutma! Tek sevdim. Unutma! İki gözümsün