DEAŞ  terörü Suriye'ye sıçramadan önce Irak'ta, El Kaide'nin bir uzantısı olarak doğmuştu. Irak'ın kuzeyindeki Musul, bu ülkenin Suriye bağlantısı için stratejik bir öneme sahip. Musul'un DEAŞ'den temizlenmesi halinde hem terör örgütünün imajına, hem de Suriye ve Irak'ı bağlayan lojistik ağına darbe vurulacak.
Bu yüzden aralarında Türkiye'nin de olduğu Uluslararası Koalisyon güçleri Musul'u DEAŞ 'den temizleme planını şekillendirmeye başladılar. Plan kapsamında Irak Ordusu ve peşmerge ABD desteğiyle eğitiliyordu. Bölgede 2 yılı aşkın süredir peşmergenin eğitimi için de bir Türk birliği bulunuyordu.Kürtler Irak’ın kuzeyinde ABD desteğini yanlarına almış sürekli Türk ve Arap mahallelerine ve köylerine saldırıyorlar. Kelimenin tam anlamıyla bir etnik temizlik yaşanıyor. İnsan merak ediyor. Acaba Irak’ta saldırdıkları Türk köyleri yetmedi mi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK), iki yılı aşkın süredir Musul’un 32 kilometre kuzeyindeki Başika’da peşmerge güçleri ve diğer DEAŞ karşıtı grupları eğiten komando birliği ve tank gücünde nöbet değişimi, Kuzey Irak yönetimi ile varılan bir mutabakatı ortaya çıkardı. Başika’ya Siirt 3. Komando Tugayı’ndan 400 komando gönderildi. Kampta daha önce 90 kadar komando bulunuyordu.                 
Türkiye kesinlikle kendisine düşmanlık ve kandan başka bir şey vermeyen bu kukla Kürt devletine destek olmamalı, tersine onları ambargo altına almalıdır. Türkmenlerin haklı mücadelesini desteklemek, onları  korumak zorundadır. Bunun için Türkmenler ile Kürtler ve Araplar arasında diyalog ve işbirliğini teşvik etmeli ve buna öncü olmalı. 
Türkiye için çok önemli bir sorumluluktur bu. Türkiye sahip olduğu geleneksel barışçı dış politikayı ve tarihin kendisine yüklediği "Osmanlı Vizyonu"nu birleştirerek bölgeyi kucaklamalı.  Bölge halkının tümünü kazanmak, onları ortak değerler üzerinde birleştirmek üzere politikalar geliştirmeli. Türkiye'ye sempatiyle bakmalarını sağlamalıdır. Bu manada  "Kültür Politikası" ve ekonomik entegrasyonu  başlatmak durumundadır. Mısak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. 
Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul Anlaşması'na göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin haklarını gündeme getirdi.
Ortadaki tabloya bakıldığında Türkiye'nin Musul ve Kerkük'e müdahale etme hakkı doğmuş görünüyor. Hukuki olarak ise bu müdahalenin temelini 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması sağlıyor. Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul'daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabilir.
Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti “1926 Ankara Anlaşmasıyla Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması” şartıyla egemenlik haklarından vazgeçtiği;  Musul ve Kerkük üzerinde Egemenlik haklarını Irak’ ın toprak bütünlüğün bozulması durumunda masaya getirmeli ve sonuna kadar bu hakkına sahip çıkmalıdır.
Türkiye'de yıllardan beri var olan Kerkük hissiyatı, Kürtlerde de "Türk - Kürt federasyonunun" bir parçası olarak mevcut. Mustafa Kemal Paşa, Misak-ı Milli sınırlarını tanımlarken "bu hudut ordumuz tarafından silahla müdafaa olunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt unsurlarıyla meskun vatan parçasıdır" diye konuşmuştu. Mustafa Kemal'in bu sözlerinden hareketle, Kerkük ve Musul hassasiyeti Türkler'de olduğu gibi Kürtler'de de bulunuyor.