Hz. Peygamber’in “Sizden kim (sünnetimize uymayan) bir kötülük görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. (El ile düzeltme yetkisi devletin yetkisi içindedir. Yoksa herkes eliyle düzeltmeye kalkarsa kaos olur.) Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu kadarı da imanın en zayıf mertebesidir.” hadisiyle, iyiliği yayıp kötülüğü önlemeye çalışmanın önemine dâir zikretmiş olduğumuz “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen, iyiliği yaymayan ve kötülüğü önlemeye çalışmayan bizden değildir, buyrulmuştur.
Allahü teâlâ, kıyamet günü, bir kuluna, günah işleyeni gördüğü zaman niçin engel olmadığını soracak, o kimse de, "Onun zararından, düşmanlığından korktum, senin af ve mağfiretine güvendim" diyecek ve mazur görülecektir.
Allah’ın seçkin kulları olan peygamberlerin bu görev ile gönderilmiş olmaları, özellikle de Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın, insanlığın şeref tablosu Hz. Muhammed’i tavsif ederken “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıfları yazılı o elçiye, o ümmî Peygambere tâbi olurlar. O Peygamber ki kendilerine meşru şeyleri emreder, kötülükleri yasaklar.” (A’raf, 7/157) demek suretiyle O’nun en önemli vasıflarından birinin ümmîliği yani ilâhî emirlerin yorumunda zihnî müktesebat ve yabancı malumatın konuyu bulandırmaması, ayrı bir renk ve kalıba ifrağ etmemesi, diğeri de iyiliğe davet etmesi ve kötülüğü önlemeye çalışması olduğunu beyan buyurması, yine bu ilkenin önemini ortaya koymaktadır.
Emir bil’-maruf ve nehy ani’l-münker” konusunda kadın erkek her mümin, üzerine düşen görevi yerine getirmekle yükümlüdür, bu konuda kadın-erkek ayırımı söz konusu değildir. “İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın.’ (Mâide/2)         
İyiliği emretme, kötülükten sakındırma" şeklinde ifade ettiğimiz emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l-münker görevi, fert, aile ve toplumun güven ve huzuru için hayâtî önemi haizdir. Hoşgörü adına toplumdaki kötülüklere müdahale etmemek ve vurdumduymaz davranmak, toplumun fesadına sebep olur. Bundan kötülüğe katılan, katılmayan herkes zarar görür. Sözgelimi hırsızlık yapanı görüp "bana ne deyip" gerekli müdahaleyi yapmayan, ilgilileri haberdar etmeyen kimse sorumlu olur, bu hırsız bir gün bu kimseye de zarar verebilir. Birlikte yolculuk yaptığı gemiyi delen sorumsuz insana oradakiler müdahale etmezlerse, gemi batar ve hepsi birlikte zarar görürler.
İnsanları Allah için uyaranların ödülü, muhakkak ki cennettir ve kazançları sayılamayacak kadar çok, üstün faziletleri ile seçkinler üstü seçkinler derecesindedir.
İnsanları uyandırmaya çalışanların, güzel ahlak sahibi olma zorunlulukları olduğu gibi uyarılanların da kendilerine yapılan nasihati güzelce kabul etme zorunlulukları vardır. Madem ki Allah-u Zülcelal bize iyiliği emredip kötülükten menetmeyi emretmiştir, öyle ise bunu yapabilmek için birbirimize sevgi ve saygı ile muamele etmemiz lazımdır. Bir kimse, bize iyiliği söyleyip bir kötülük yaptığımızda uyarıda bulunduğunda, ona karşı minnet duymamız, nefsimize uyarak ters davranmamamız lazımdır. Toplumun uyandırılması, zulmün sona ermesi için çalışmak en büyük cihattır. 
Unutmayalım  ki: Bugün  insanlık İslamın kurtarıcı tebliğine muhtaçtır. Türk İslam Medeniyetin uzanacağı kutlu eller insanlığın geleceğini aydınlatacaktır. Ahlaksızlığın ve zulmün kıskacındaki insan; Peygamber Efendimizin sunduğu ilahi mesaja muhtaç durumdadır. Bu mesajı çağın insanına sunma görevi de bugün bize düşüyor. Tüm dünyayı aydınlatacak olan da bu mesajın ışığıdır. Hem dünya hem ahiret  mutluluğu için şimdi insanlık bizim mesajımızı bekliyor.. Unutmayalım ki şimdi görev de bize düşüyor…