ÜZERİNE örttüğü üç kat yün yorganın içerisinden kafasını, Kaplumbağa gibi çıkarttı. Buz tutmuş camdan içeriye sızan kör bır ışıktan sabahın olduğunu anlamasına karşın, saatin kaç olduğuna karar verme isteğini, üşüdüğünü anlayınca erteledi. Kafasını tekrar yorgonın altına çekti. Biraz bekledi. Uyumaya çalıştı. Üç kat yün yorganın altında, yün battaniyeye sarılıp, iki kat yün yatağa gömülü bedenini sağa sola çevirmekte zorlanıyor, kazık gibi, kıpırdamadan yatıyordu. Zaten her kıprraşmasında ürpeti ile üşüdüğünü hissediyordu. Hareketsiz durmaya çalışıyordu. 
Bir süre daha bekledi. Sonra önce işe, ardından okula gitmesi gerekiyordu. Soba vardı ama yanmıyordu. O nedenle boykot nedeniyle eğitime ara verilen Eğitim Enstitüsü'nde okuyan ev arkadaşları memlekete gitmiş, onların yatak, yorgan ve battaniyeleri soğuk kış gecelerinde soğuktan korunmasını sağlıyordu. Mutluydu...
Güçlükle yataktan kalkıp, hemen yanı başındaki makat üzerindeki parkayı sırtına geçirdi. Ellerini ağızına götürüp, ısıtarak, yattığı odanın kapısını açtı. Odanın girişindeki diğer odada kalan iki ineğin nefesinin ısıttığı odadan yüzüne sıcaklık temas ederken, biraz küfü andıran ağır kokuyu hissetmiyordu. Avluya açılan kapının hemen arkasında bulunan kova içerisindeki buz gibi suya elini daldırıp, yıkadı. Yüzüne suyu çarptı. Buz kesti. Yerde yatan ineklerden birisine yaklaşıp, ağızından çıkan buharla ısanmaya çalıştı. Oda içerisindeki ağır koku, bedeni ısındıkça daha belirginleşiyor, odada durulmaz bir hal alıyordu. Ama önemli değildi. 'En azından soğuktan üşümekten daha iyi' diye düşündü. Isındığını hissedince tekrar odaya geçip, yatarken çıkartmadığı eşofmanının üzerine kazağını geçirdi, çorapları zaten ayağında olduğu için pantolonunu giyip, içerisi yünlü parkesini tekrar sırtına geçirdi. Kafasına giydiği beresinin üzerine de kapşonu sıkıca bağlayıp, evin soğuk ortamından bedenini kapının önüne nihayet bırakabildi...
Akşam başlayan kar yağışı hafiflemiş, atıştırıyordu. Oda sıkaclığı ile dışarının sıcaklığını mukayese ettiğinde, kar yağışı havanın soğunu kırmıştı. Yerde 30 santimden fazla kar vardı. Evin avlusundaki demir kapıyı açtı. Adımını dışarıya attığında ilk kez kendisinin geçeceği dar sokakta, rüzgarın etkisiyle biriken kar yığınına beline kadar gömüldü. Biraz zorlanarak, ana yola ulaştı. Bacaklarına yapışan karları silkelenerek, üzerinden düşmesini sağladı. Sonrasında, iki tarafı yüksek taş avlu duvarları ile çevrili karla kaplı yoldan şehir merkezine doğru yöneldi. Bir süre sonra gözden kayboldu...
***
Yerköy ilçesinden Yozgat'a geldiğinde kaldığı otele günlük 5 lira yatak bedeli ödüyordu. Yaptıkları anlaşma ile aylık ödemeye başladı. Günlük 5 lira yerine aylık 90 lira ödüyor, günlük yatak bedeli 3 liraya düştüğü için daha avantajlıydı...
Yozgat'ta akrabaları çok olmasına karşın, onlara yük olmak istemiyor, o nedenle otelde kalmayı tercih eden Hacı, hem okuyor, hem de gazetelere yaptığı haberlerden aldığı primle geçimini temin ediyordu. Bir gün ziyaretine gittiği Eskipazar Mahallesi'ndeki akrabası, ''Nerede kalıyorsun?'' sorusunu yöneltti. ''Otelde kalıyorum'' yanıtını verdi. Amcasının damadı olan akrabası, ''Bizim yan tarafta iki göz, 'azın' koyduğumuz yer var. Artık kullanmıyoruz, ufak tefek var. Onları bir kenara yığarız, istersen orada kalabilirsin'' diye teklifte bulundu. ''Kaç lira kira vereceğim!'' deyince Eniştesi, ''O kolay, sen bir bak sonra kirayı hallederiz'' karşılığını verdi. Birlikte 'azın' konulan iki odalı tek katlı, yarısı kerpiç, yarısı biriketle yapılmış iki odalı binaya geçtiler. Yeni badana yapılmış, camlar yenilenmiş, temizlenmiş. Binanın girişindeki oda kapısının yanında musluktu terkos ve havuzu, hemen yanında ise ahşam ile çevrili tuvaleti bulunuyordu. İçeri odaya geçtiklerinde, odanın üç tarafında da makat yapılmış, biraz geniş olduğu için sadece üzerine yatak ve minder konulduğunda hem yatak, hem de oturmak için kullanılabilecek durumdaydı. Masraf yoktu. Yorganı/yatağı sırtına sardığında, binada konaklamak mümkündü. Beğendi. Eniştesi ile 20 lira aylık kiraya anlaştı. Diğer akrabalarının da yardımı ile bir döşek, bir yorgan, battaniye, çul, kilim, kırlet, minder ile oda kullanılır hale getirildi...
ÖNCE EV ARKADAŞI
SONRA İNEKLER GELDİ
Hacı, eve yerleştikten kısa süre sonra Eskipazar Mahallesi'nden şehir merkezine giderken, Eğitim Enstitüsü önünde Yerköy'den arkadaşı olan İmdat ile karşılaştı. Ayaküstü sohbet ettiler. İmdat, kiralık ev aradığını söyledi. ''Bakalım'' diye yanıt verdi Hacı, sonrasında da ''Eğer ev bulamazsan, bir-iki gün benim bekar evinde kalırsın'' deyip, akşam buluşma kararı aldılar. İmdat, iki gece evde kaldı. Sonrasında ''Niye ev arıyoruz ki; ben de burada kalayım, kirayı bölüşürüz'' teklifini iletti. Birlikte ev sahibi olan eniştesine gittiler. Hacı'nın eniştesi ''20 lirada sen verirsen olur'' dedi. Evin kirası 40 liraya yükseldi ama kabul ettiler. İmdat kendi yatak ve yorganını getirirken, beraberinde aynı okulda okumaya gelen arkadaşı Osman'ı da getirdi. ''Garip'' dedi, ''kalacak yer bulamamış, bulana kadar burada kalsın'' teklifinin ardından, ''Enişteyle görüşek, parasını verelim, o da burada kalsın'' dedi. Görüştüler, kira 60 liraya çıktı, kişi başına 20 lira. İç odadaki makatları bölüştüler, her birinde birisi kalmaya başladı. Henüz Sonbaharın ilk günleriydi. Kış yaklaştı. Eğitim Enstitüsü'nde sık sık boykotlar, olaylar oluyor, okul iki gün açık kalsa, bir ay kapatılıyordu. İmdat ve Osman'ın bu durum işine geliyordu. Soluğu Yerköy'de alıyorlar, Hacı evde yalnız kalıyordu...
Eniştesi, akşam Hacı'yı eve çağırdı. ''İki inek aldım''diyerek, söze başladı. ''Hazınlığın ön tarafını kullanmıyorsunuz, burada yaza kadar kalsınlar. Sonra başka bir yere taşırım'' teklifinde bulundu. İmdat ile Osman o gün gelmişlerdi. Hacı onları da çağırdı. Teklif kabul edildi. Ertesi gün iki inek, samanlarıyla birlikte bekar/öğrenci evinin girişindeki odaya yerleştirildi. Diğer oda ile ineklerin kaldığı bölüm ağaçlarla bölündü. Özel bir yer yapıldı. İmdat, ''bize faydası olur, ineklerin sıcağı ile daha az odun/kömür yakarız'' dedi. Öyle de oldu. Ama okul yine tatile girdi, İmdat ile Osman Yerköy'e ailelerinin yanına gidince, Hacı evde yalnız kalmaya devam etti...
***
Hacı Hal girişindeki büroya ulaştı. Sobada ısındı. Ardından Köy Hizmetleri ve Karayollarını arayıp, yol durumları hakkında bilgi aldı. Notlarını haberleştirmek üzere masaya oturdu. Mahkeme Katiplerinin kullandığı, eskimesi nedeniyle hurda olarak ihaleyle satışı yapılan, Daktilo Tamircisi Fethi Sezen tarafından onarıldıktan sonra satışa sunması sonucunda aldığı daktilasunu önüne çekti. İki saman kağıt arasına karbon yerleştirip, daktilonun merdanesine koyup, kolu çeverdi. Karbonu, daktilo şeridi eski olması nedeniyle, daha okunur olmasından dolayı kullanıyordu. Daha ucuz, ekonomikti. Haberin başlığını 'Yozgat'ta kar yolları kapattı' diye attı. Sonrasında haberi tamamladı. Karbon ile elde ettiği saman kağıdı faks makinesine yerleştirdi. Tuşlara basıp, çalıştığı gazetelerin merkezine geçti. Telefonu tekrar eline alıp, sıfırı çevirdi, karşısına çıkan santral memuruna ''Ödemeli, acil, basın kaydı vereceğim'' dedi. Ardı ardına gazete ve ajansların nuralarını sıralıyıp, kayıt verdikten sonra telefonu kapattı. Sırasıyla bağlanan telefon aracılığı ile 'Kar yolları kapattı' haberini karşı tarafa yazdırıp, rahatladı...
Karşıdaki kahveden kendisine bir bardak çay söyledi. Çayını yudumlarken, yaktığı sigarasının dumanında kayboldu...