Perşembe pazarında her köyden gelmiş kıvrışık yüzlü, siyah ve soluk renkli, mutsuz ve umutsuz, zoraki gülümseyen sert mizaçlı cefa çekmiş insanlar doluydu.  Köy münübüsleri adliyenin önünde sıra olmuşlar öğle saat 13.00’ı bekliyorlardı. Hemen hemen herkesin pazardan aldıkları erzaklar aynıydı. Kimileri yağ almışlar, tüp değiştirmişler, kimisi yem almış, kimisi tuz, kimisi ayakkabı. Meyve, sebze cinsinden, eğlencelik işlerden, sofra zenginliklerinden kimsede yoktu sanki.  Herkes sanki duvarla konuşuyormuş gibi konuşuyorlardı. Ufacık bir kıvılcım kocaman bir döğüşe davet edecek cinstendi. Güçsüz ve içine kapanık insanlar gıyabi kinler kusuyordu sevmediklerine, gıcık olduklarına. Yüz yüze iletişimlerde kaderci ve zavallı oluyorlardı. Çoluk çocuklarını düşünüyorlardı, başlarına gelecek bir karakolluk, adliyelik işten doğacak mağduriyetleri gözleri önüne geliyordu. O yüzden kendilerini olduklarından büyük göstererek döğüşten, kavgadan taciz etmeye çalışıyorlardı. Kendilerini bela imiş gibi gösteriyorlardı. İşte ben adamı doğrarım, ben adamı felç ederim, ben adama vurunca altı ay gendine gelemez falan vs. Yani fare kadar bir insan kendini fil gibi göstermeye çalışıyordu ki bela ve musubetler benden uzak dursun diye...
Perşembe günleri Sorgun’a pazar kurulurdu. Bu pazarda hafta boyu biriken sütler, yoğurtlar, yumurtalar satılır, sebze, yemeklik falan alınırdı. Köylerden gelen inek, koyun, tavuk, kaz vs. gibi hayvanlar da satılırdı. Sorgun caddeleri iğne atsan yere düşmez şekilde mahşeri bir kalabalık olurdu. Tabiiki bu kalabalıkta her köşe başında bir pazarlık, sefil sefil etrafı süzüp bir şey alamayan bir sürü insan, alacak verecek davasından oluşan ağız ve kaba kuvvet kavgalar gülermisin ağlarmısın cinstendiler.
Saat 12.30 olmuştu. Köyün minibüsünde bana yer kalmaz diyerek hızla adliyenin önüne geldim. Bizim büyük tüpü değiştirdim, kendime 33 numara lastik ayakkabı aldım. Babam bana Samsun Canik yazan lastikten al diye sıkı sıkı tembihlemişti. Altında Ladik  yazan lastik ayakkabı aldım. Onun da dayanıklı olduğundan eminim. Çünkü yumuşak ve kirtişleri bol.  Annem turşu kuracaktı bir paket tuz aldım. Koyunlar ve ineğe de kaya tuzu aldım. Minibüse iyice yerleştirdim.  Arka tarafa da oturdum. Yerim tamamdı. Saat 13.00 olduğunda köylülerin tamamı münibüse gelmişlerdi. Münibüs tamamen dolduğunda Kel Avini bana..
- Gah lan eşşolüeşşek, sen ayakta get..
Hemen fırladım yerimden ve..
- Buyur avini emmi
diyerek kalktım. İçimden ulan nerden geldi bu namısızlar, hiç köye oturarak büyük adam gibi gidemeyecekmiyim diye homurdanıyordum. Önde köyün ileri gelenleri, büyükleri veya muhtarı falan otururdu. Öğretmen, imam, Goca emmi, Nurettinin Durak, Gıpılı, Apış vs. Ulan derdim şunlardan birisi yolda insede köye ben orda bir oturarak gitsem, köydeki çocuklar beni orda bir görseler derdim. Garip ve önlemez bir hevesti bu. Umumiyetle tüm köy çocuklarının genel emeliydi bu. Kaşifin Hekmetin oğlu yakup orda bi oturarak köye geldiydi. Halen övünüp durur, nolmuş yani ne deriz ya hepimizde kıskançlıktan çatlardık. 
Minibüs harekete hazırdı. Gelingüllülü adamın biri hışımla bizim minibüse geldi. İdirizlili adama bağırdı.
- Ulan utanmıyonmu üstüne oturduğun torbanın içinde bi gutu gade var..
-Ben ne biliyim emşerim senin gadeleriyin bunda olduğunu?
- Eşşeğin şeyi... Gucaaana alda otursana..
- Ulan ağzını topla benin dengem yoh, bana İdirizlili p.. Osmanın oğlu p.. nuru deller, duman ederim.
- Ulan bana da Gelingüllülü fısgı haccanın oğlu godek satılmış deller adamı delerim, g…. emzirdiği..
Döğüş hızlanmıştı. Arada dört büklüm olmuş aralayıcılar vardı ama adamların çene durmuyorki ha bire birbirlerine olmadık küfürler savuruyorlar. Yalnız dikkat çekici bir olay vardı. Küfür eden insanlar birbirlerine yine şahısları adına söyledikleri ünvanlarını karşısından duysalar o zaman kızışması gereken durum bir özürle geçiştirilecek ufacık bir mevzuda garip savunmalara gebe bırakmıştı onları. Tabiiki bunda cehaletlerinin büyük payı vardı. Bana p.. osmanın oğlu p.. nuru derler, yok efendim bana fısgı haccanın oğlu godek satılmış derler gibi ilginç ünvanlarından bahsediyorlardı. En önde oturan nurettinin Durak bağlayıcı konuşmayı yaptı.
- Ulan d…..ler ikinizde birbirinizden ş…..mişsiniz. İnin başka bi köyün münübüsünde döğüşün..
Kısa süreli bir sessizlik ve arkasından kahkaha...