Hac ibâdeti, İslâmın 5 temel esasından biridir. Hem beden, hem de mal ile yapılan bir ibadettir. Hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Farziyeti Kitab, Sünnet ve İcma' ile sabittir. Kur'ân-ı Kerîm'de haccın farziyetini bildiren âyet-i kerîme ve meâli şöyledir:
 “Ona (Kâ'beye) bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti hac (ve ziyaret) etmesi Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. (Âl-i İmrân, 97). Hac, şartlarını haiz olan her erkek ve kadına, ömürde bir defa olmak üzere farzdır. Bu husus hadis-i şerîf'te şu şekilde belirtilmiştir: "Ey insanlar, sizin üzerinize hac farz kılınmıştır. O halde hac ibâdetini yerine getirin."
Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Kim hac eder de şehevatı terkedip günah işlemezse (kötü söz ve davranışlardan sakınırsa) geçmiş günahları bağışlanır." "Hac ve ömre için Beytullah'a gidenler, Müslümanların Allah'a gönderilmiş temsilcileridir. Dua ederlerse kabûl eder. Mağfiret dilerlerse bağışlar."
Diğer bir hadîs-i şerîfte de, hac ile ömrenin, ateş körüğünün demir, altın ve gümüşün pas ve lekelerini giderdiği gibi günahları gidereceği beyan buyrulmuştur. Özürsüz yere haccı terketmek, üzerine hac farz olduğu halde hacca gitmeyi aklına bile getirmemek çok ağır bir günahtır. Hazret-i Ali'nin rivayet ettiğine göre, bu gibi lâkayt kimselere Allah Resûlü, "Yahudi ve Hıristiyan olarak ölsünler" şeklinde bedduada bulunmuştur.
Bir kimsenin sıhhat, para, zaman ve yol emniyeti bakımlarından hiçbir engeli yokken hacca gitmek istememesi, onun îman zâfiyetine delil sayılmıştır. Resûlüllah'ın beduasına hak kazanan bu gibi kimselerin âkıbetinden korkulur.
Haccın pek çok hikmeti, maddî ve mânevî faydaları vardır. Bazılarına kısaca temas edip geçelim:  Mü'minler, aynı gaye ve inançla hac ibâdeti dolayısiyle bir araya gelirler. Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan mahşerî bir kalabalık, ibadet şuuru ve heyecanı ile kâinatın yaratıcısına yönelerek ondan dilekte bulunur, mağfiret isterler, kâmil bir îmanla yaşayıp öylece ölmeyi niyaz ederler. Kazanılan mânevî hazla eskiden mevcut kötü huy ve alışkanlıklarını terk ederler. Ve Allah'ın emirlerine daha sıkı sıkıya sarılma şevkini elde ederler.
Ayaklar yalın, başlar açık olarak bütün hacıların beyaz örtülere bürünmesi âdeta Mahşer gününü hatırlatır. Böylece kalbler yumuşar, bakışlar başkalaşır, duygular heyecana gelerek mânevi bayram yapılır.
İslâm dîninin zuhur edip âleme yayıldığı, mücadelesinin verildiği, uğruna canların feda edilip kanlar akıtıldığı mukaddes beldeleri ve muhterem ve muazzez İslâm kahramanlarının mezarlarını ziyaret etmekle hacıların gönlünde İslâm'ı bütünüyle yaşama ve ona hizmet etmek aşk ve şevki uyanır. O eşsiz mücahidlere mânen hitab ederek: "Size, bize bıraktığınız mukaddes emanetleri biz de bizden sonraki nesillere lâyıkı vechile tevdi edeceğimize söz veriyoruz..." derler.
Yolculuk esnasında karşılaşılan zorluklar ve mahrumiyetler insana nimetlerin kıymetini ve bunlara şükretmeyi öğretir. Mal ve mülkünden uzak kalmak, akraba ve dosttan ayrı düşmek, istirahat imkânı bulamamak, insana muhtaçlarla fakirlerin sıkıntılarını hatırlatır ve böylece onlara şefkat elinin uzanmasına vesile olur. Hacda cihad sevabı vardır. Çünkü onda hem sefer hali, hem nefisle mücadele, hem eziyet ve yorgunluklara tahammül vardır.
Hac, İslâm âleminin senede bir defa aktedilen umumî bir kongresi hükmündedir. Hac mevsiminde İslâm ülkeleri iç ve dış mes'elelerinde fikir birliğine vararak dış dünyaya karşı yenilmez bir kuvvet hâlinde topyekûn hareket etme imkânı bulurlar. Birbirleriyle tanışıp kaynaşma; kültür, fen ve san'at mübadelesinde bulunma imkânı elde ederler.