Dişikitli Şavgı’nın özün gıyısındahı cenneti andıran Bıcahlığına can eksen can biterdi. Hamır gibi humuslu toprah, milli, tavlı ve tertemizdi. Biri Gavahlı’dan, biri İt Deresi’nden olmak üzere iki yerden goğdem gibi su gelirdi ki, 50 dönüm bosdannığı on dakkada sulayıp atardı. Avradı Oğursek Döndü’yle, Bıcahlığın gıyısına, gıranına gabah, duğlek, acur, hıyar ve gaba bosdan eker; mübareklerde gollarını aşşağ doğru guverinci gola gucağa sığmıyan ürünler alırlardı. Ağaçlar, çeşit çeşit çiçekler, adam boyunu aşmış yeşillikler ve milyonlarca kuşun, kelebeğin istilası adeta cennetin akseden tasviri gibiydi. Seyrederken, gozümüzü ayıramazdıh Hele o ömrübillah ahlımdan çıhmıyan püsgullü misirlerin, gıvrımlı domatislerin, biyaz pahlaların,  duğleklerin kohusunu ben size nası annadıyım.
 

Dişikitli Şavgı gatı suratlı, yüzü hiç gülmez, sürekli döğüşe amade bekliyen, soğmüye bi başlayınca da 2 saat kimsenin susturamadığı çoh pis bi huya sahipti. Bi daş atardıki 200 metreden goca tosunu yıhardı. Gaç gişinin gafasını yardı, hotunu gırdı. Ağzı bozuğdu amma gendi bek çalışgandı. Eve heç getmez, zabahın koründen yasdı ezenine gadar elinde kürağnen oralarda dönelerdi. Uzun uzun kesdiği çiplileri iplikli pahlaların dibine kahar; pahlalar çiplilerin tiii depesine gadar dolanır, geri döner bi de aşşağ doğru dolanırdı. Ektiği hıyarların, gırmızıların, biberlerin, şemşamerlerin, pahlaların burcu burcu kohusu uzahlardan bile hissedilirdi.

Bosdanlığın alt başındahı gavahlar, erikler, biyazlı, gırmızılı güller, fişneler ve guşburnular orman gibiydi. Döndü Garı onnarın arasına daşdan bi ocah çatmış, her gün guşluh vahdında pahır keklik gazanıynan baldırcan, goo pahla, gabah çiçağ cacığı, keli pancarı, melemen ya da pilav bişirir, yuha ekmağen üsdüne döker, gişisiynen yerlerdi. Öylenden soona da gabah tefânin borusuynan üfleyerek tavatır misir kozlerlerdi.

Eşşek gediğinin depesindeki çorahlıhdan bungüldüyerek çıhan datlı su, kis topraklardan süzülerek onnarın bosdannığın dibinden özün evine inerdi. Pangacı Osman orıya kenarları daş düzülü süslü bi eşme yapmış, arhdan çıhıp öze doğru ahan su ve ahıntısı pırıl pırıl ışılardı. Bal gibi o datlı suyu ahşama gadar iç tohanmazdı. Dişikitli; mavi çinko çaydannığa gabah tasıynan eşmeden suyu alıp doldurur, çitilgi otlu ocahda hafif demli öyle bi çay yapıp içerdi ki, tavı, demi, isli çaydannığın verdiği o lezzeti ve yaşattığı keyfi sultanlar, padişahlar bile tadamazdı.

Gırnav Satılmışın bosdanığın altına dutulan bendin arhı nehir gadar genişidi. Koyün uşâa ahşama gadar bentde çimer, arhın ahıntısına gendimizi gapıp guverirdik. Arhın geverini İt Davudun gavahların üst başından, Dişikitli, gendinden yana çelinci gürül gürül ahan su goca bıcahlığı anında gole dönderirdi. Yazı yaban tüm suyudu. Hemide besberrakdı. Hemen dızıh iç.  

Boylu ağaçlar, çeşit çeşit meyveler, gür büyümüş zepzeler ve etrafındaki çalı grubu tikenler Eylül ayına gadar yemyeşil durur, sanki ilk bahar canlılığını andırırdı. Her ağaçta ağaçkakan delikleri onlarca yuvasıyla çeşit çeşit kuşların cıvıltısı ve özdeki kurbağa bağırtıları 24 saat kesilmezdi. Hepsi birbirinden güzel farklı farklı binlerce çeşit yaratığın mutlulukları ve melodiyi andıran çığlıkları, berrak doğanın senkronize estetiğinde çok sesli bir senfoni gibiydi.

Beynimizi gün boyu düşündüren tek derdimiz, bugün nerden üzüm, gaysi, ceviz, hıyar, şemşamer, bosdan, kelek, misir, elma, armut, erik vs. çalabiliriz, hangi bağa-bosdana dalıp heyecan yaşarız planlarından ibaretti. Sur gibi duvarların ardındaki garıhlarda hangi sebze, meyve var kohusundan anlar, koordinatlarını hislerimizle bilirdik.

Cingan Dursun’un evin altından, Dişikitli’nin bıcahlığa doğru bahıncı gozer gibi şemşamerler gorünürdü. Anam gurbannar oluyum onnar neyidi la... Denelerini ditmek için üsdüne sahsağan, garaccula, sığırcık, gôo garga, çalı guşları ne gonuncu, şemşamerler daddiri valli gibi sallanırdı. Yel esinci nazlı nazlı bi uğrelenillerdi ki içimiz giderdi. Hayran hayran bahar, orıya çahılıp galırdıh. Guş ditmesin diyi şemşamerlerin kelleleri kimi büruğnen, kimi tehlizinen dolalıydı. Yolacığıh amma Dişikitli ordan heç getmiyodu ki. Üsdelik ötaçedeki Et Gafa Seyit, gapısının onüne 2 dene it bağlamış ki bi goyrulsa adamı yir. Avradı Kirli Kezik o itlere goca bi teştinen yal garar, 2 it bi dakkada bitirirdi.  

Neyse, yasdı ezeninden soona Helutüne Haçca’nın Gôo oğlan, Pij Mıradın Satılmış, Gure Fadimenin Memmed ve ben bi plan yapdıh. Doddiri Zalha’nın havlının altından bi girdik, Öjbe Guddusü’nün çalıların dibinden sürünerek bosdannığın altbaşına vardıh. Oğursek Döndü, ocağan üsdünde goca bi gazannan yunah yumak için melefeleri ıslamış duruyodu. Döşşek yüzlerinide yumuş, güllerin orıya sermişdi. Fişnenin dibinden tusarak, ilk şemşamer kellesine uzandım. Şemşameri ardından dişiminen açıp, gôodemden destek alarak larhadan ayırdım. Burcu burcu kohuyodu. Hemen çiçeklerini üfeledim. Bi dene daha kelle gopardım. 3 olsa götürmenin imkanı yoh. Gıyıdan 6 dene bosdan goparıp öze atdıh. Özün suyu onnarı nası olsa aşşağ doğru getirir diyi. Acikde hıyar, kelek, misir ne yolup atdıh ve şemşamerleri alıp aynı yerden tusarak gaçdıh ve evlerimize geldik.

Çalılar heryerimizi cızmış, ganatmış, üsdümüz başımız hep yırtılmış amma kimin umurunda. Şemşamerleri eve atdıhdan soona hemen özün alt başına gidip suyun getirecağ attığmız bosdanları, hıyarları, misirleri garşılamıya gettik. Bekledik. Suyun başına doğru bahdıydıh düzümüynen bi geliyo gurbannar olduhlarım. O sevincin tarifi yoh. Onnarıda alıp dağermenin örene goyduh 4-5 gün yidik. 

O zamanki zebzelerin, meyvelerin gendisi bedenimizi, kohularıysa ruhumuzu beslerdi. Yav bişekil kohardı o zamanki ürünler. Helede şu misirlerin püsgulleri. Bosdannar, duğlekler, hıyarlar, hepside birer efsane, hayallerimizin hazinesiydi.

Bizim için en büyük zenginlik onnara sahip olma, en büyük başarı ise her türlü tehlikeyi aşıp, çalabilmekti. Şimdi bu organizasyonu eğitim için ordular tatbikata dönüştürse, üniversiteler tez konusu yapsa, spor branşları ödüllü turnuvalar düzenlese bizim yapabildiğimiz hırsızlık organizasyonlarının en küçük ayrıntısını bile başaramazlar. Duru beyinlerle düşünüp, kıvrak zekalarımızla süslediğimiz bu anılar, sadakatli ekiplerimizle ömür boyu sürdüreceğimiz  güvenilir dostluklarımızın da altyapısıydı. Birbirimize aşıladığımız cesaret ve kurnazlık takviyeleri, müthiş organize kültürümüzün hayranlık uyandıran takdikleriydi. 

Şimdi gün boyu bilgisayar başında sanal dostluklarla, vuran, gıran, savaş oyunu oynayıp ülkeler, kaleler fetheden hazır gıdalarla besili obez çocukların hiç biri, 200 metreden gendilerine ılgıyan bir itin önünden bile gaçamazlar. Cesaret ve zeka  kelimesini onlar üstünde test etmekte ne kelime. Anmayın bile. Onların en başarılıları önlerine konmuş onlarca test kitabını doğru çözmeye formatlanmış, ömrü boyunca hiç kullanamayacağı uçucu bilgileri ezberleme hedefiyle hepside birer kör kuyu içindeler.  Bosdannıh diyinci ahlımda, goonümde gine geçmişe çekip getti……  

Şimdi uyansam… Bir bakmışım ki, şu anki hayatım bir rüyanın safhası… Kalksam ki bizim Balıhlıdaki bosdannıhdayım. Özün gıyısında yatıyom. Mavi çaydannığnan çay ocahda tuğüldüyo. Anam gıyının gıranın otunu deşiriyo, fidaların altını mahelliyo. Halbırınan gırmızı, biber, suvan, gôo pahla, gabah çiçağ, misir, keli pancarı, madenis, dereotu, soğuhluh, biyazlı-yeşilli hıyarlar ve gaysi erik toplamış yanı başımda duruyo. Halbırdan çamırını üfeleyip yıhamadan bi hıyar yesem. Eşşek, bızâa, guzu yanımda yayılıyo. İt böğrümde uzunlamasına yatıyo, sufraynan ekmek, önümde. Öylen ekmağ bişecek yiyeciğik.  Biraz soona ırfmağa balıh dutmuya gideciğik. Şimdiki yaşadığımız şehir hayatı, karmakarışık yaşam serüveni biraz önce gördüğüm bir rüyanın safhasıymış…  olsa.

Babamın güleç yüzü, şakacı esprileri, ben bi şeyler yedikçe anamın melek gibi mutlu ifadelerle yüzüme bahışı…Doğa yemyeşil, kuş cıvıltıları, rengarenk kelebekler, envayi tür yiyecekler ve gerçek dostluklar... Akşam kimin bostana dalacığık heyecanıyla bekleyiş…..

Tabiiki ertesi sabah bosdannıh saablarının kükrercesine yaygaraları… Helede yeni suladığı bosdanlıhları ayah izleriynen dolu, hıyar garıhları haşat, gözer gibi şemşamer kelleri yoh, goca goca bosdanlar duğlekler getmiş, gaysinin dalı gırıh, fişneler külhavıç ise…

Ve mağdur evin horantasından duyulan rutin bağrışmalar… Vay papaz toğmuları, ganı yere ahasıcalar, donuz dinsizler, gavur emzirdikleri, ciğerinden topah topah gelesiceler, yaşı gara yerden gelesiceler, gaynar gazanlara giresiceler, babanın bekini yiyesiceler, yaşı-donu gara yerden gelesiceler, mıradı goynunda galasıcalar, … ver ha ver….

Gelde özleme o curcunayı…