Soğuk bir kış gününde padişah, baş veziri ile birlikte tebdili kıyafet ederek halkının ne halde olduğunu, nasıl yaşadığını kontrole çıktı. Yolları üzerinde donmak üzere olan bir nehir kenarında aksakallı bir ihtiyarın bir işle meşgul olduğunu görüp yanına gittiler. Padişah selam verdi:
    -Esselamu Aleyküm ya pir-ü peder! Yaşlı adam gelenleri şöyle bir süzdükten sonra cevap verdi:
    -Aleyküm selam Cihana Server.
    - Ne iş yaparsın bu soğukta?
- Deri debbağlarım efendim. - Altılarda ne yaptın?
- Altıya altı eklemeden otuz ikiye yetiştiremiyoruz.
    -Geceleri kalkmadın mı?
- Kalktım; ama ellere yaradı.
- Sana bir kaz yollasam yolar mısın?
- Siz gönderin icabına bakarız.
Konuşma bu şekilde sona erdikten sonra vezirin şaşkın bakışları altında padişah ihtiyara veda edip yeniden yola koyulur. Vezir padişah ile ihtiyarın konuşmalarından hiçbir şey anlamamıştır. Sonunda dayanamaz ve padişaha sözlerin anlamını sorar. Padişah da , "0 kadar çok merak ediyorsan git öğren" der.
    İhtiyara giden vezir, onunla konuşmaya başlar:
    "Biz kılık değiştirerek, halktan biri gibi dolaşıyorduk. Sen benim yanımdaki adama 'Aleyküm selam cihana servet' diyerek, onun padişah olduğunu nasıl anladın İhtiyar açıklamak için bir kese altın istedi. Sonra devam etti:
    -Padişah gerçekten padişah gibi giyinmemişti, sırtındaki kürk eskiydi. Ama eskiliğine rağmen öylesine soylu idi ki anca bir padişah eskitmiş olabilirdi. Vezir:
    -Padişah sana altılarda ne yaptın? diye sordu. Sen de 'altıya altı eklemeden otuz ikiye yetiştiremiyoruz' derken neyi kastettin?" İhtiyar cevap vermek için bir kese altın daha aldıktan sonra devam etti:
    -Padişah bana altılarda ne yaptın? derken altı ay yazın ne yaptın da bu soğukta çalışıyorsun, demek istedi. Ben de ona 'Altıya altı katmadan otuz ikiye yetiştiremiyoruz' dedim, altı ay yaza altı ay kışı eklemeden, yani kışın da çalışmadan, otuz iki dişimize yetiştiremiyoruz, yani karnımızı doyuramıyoruz demek istedim." Vezir:
    -Padişah sana geceleri kalkmadın mı? Diye sordu Sen de 'Kalktım; ama, ellere yaradı' diye cevap verirken demek istedin?" İhtiyar bir kese daha altın aldıktan sonra yanıtladı: -Padişah bana geceleri kalkmadın mı? Demekle, Çoluk, çocuğun yok mu demek istedi. Ben de ona
    "Kalktım; ama ellere yaradı" derken, çocuklarım oldu ama hepsi kız, evlenince bana değil kocasına yardım eder oldular dedim. Vezir, pekâlâ padişah 'Sana bir kaz yollasam yolabilir misin?" demekle neyi kastetti? İhtiyar gülerek:    -Sizi gönderdi ya efendim.
Geçmişi Unutmayalım
    Kaçımızın hayatında halâ çocukluk ve okul yıllarından kalma dostlukları var.
    Kaçımız bir sokak çocuğunun ve bir yetimin yüzünü güldürebiliyoruz.
    Kaçımız hiç tanımadığımız bir insanın acısına ortak olup kendi acımız bilip gözyaşı dökebiliyoruz.
    Kaçımızın sımsıkı sarılabileceği, başını omuzuna koyabileceği, bütün sıkıntılarını anlatabileceği dostları var.
    Kaçımız sevdiğimiz birinin doğum gününü kendi doğum günümüz gibi unutmuyoruz.
    Kaçımızın adı yaşadığımız şehrin sınırlarını aştı.
    Kaçımız gerçek bir dost, bir sırdaş ve bir sevgili diye anıldık. Kaç kişi size sevdiğim, yüreğim, dostum, kardeşim iyi ki varsın ve hep yanımda ol diyebildi.Dost Canlısı Ve kaç kişi sizi ailesinden bir parça gibi görüp anne, baba, abla, abi, kardeş diyebildi. Bugüne kadar yüreğinizin kapısını kaç kişi çaldı ve siz *tanrı misafiri* diyerek yüreğinizi ona açtınız.
    Kaçınız dost ve düşmanı birbirinden ayırıp dostunuzu düşmanınıza satmadınız. Kaçınız bir çiçeği dalında sevdiniz. Kaçınız yaşadıklarınızdan ders alıp bir daha tekrarlamadınız. Kaçınız her gece ettiğiniz duâ da kendiniz için istediklerinizi sevdikleriniz için, yüzünü bile görmediğiniz insanların mutluluğu için dilediniz.
    Kaçınız şimdi adını bile hatırlamadığınız bir insanın sayesinde şu an ki bulunduğunuz konuma gelmeniz de büyük bir etkisi olduğunun farkına varabildiniz.
    *Kaçınız yüzünü bile görmediğiniz birine dostum dediğiniz için kalemi elinize aldığınız da yazabildiniz.*:)
    Kaçınızın hiç gerçekleşmeyecek bir hayali gerçekleştiğinde mutlu olduğunuz zaman, *bende bir insanın hayalinin gerçekleşmesi için bir umut, bir ışık olacağım* diyebildiniz.
    Kaçınızın yıllar sonra bile anlatırken gülümsenildiği hatta gözyaşı dökebildiği anıları var.
    *Kaçınız size yapılan bir hatayı görmemezlikten gelip bende yanlış yapabilirim, bende yanılabilirim diyerek o insanı affedebildiniz?
    Aslında düşündüğünüz de bütün bunları yapabilecek hem yüreğimiz hemde vaktimiz var.
    Hayatta her şeyin bir bedeli var. Ama insanları sevmenin yok.
    Hepimiz bu hayat yolunda bir şekilde giden yolcularız. Beraber yolculuğa çıktığımız ve hayatı paylaştığımız sevdiklerimizi gelip geçici değerler için ihmal etmeyelim.
    Unutmayalım ki hayatımız da olan her insan yüreğimizin bir sahibi.
    Ve bizler onlara olan *sevgi aidatımızı* zamanın da ödeyelim.
    Hem kendimizi hem de sevdiklerimizi mutlu edelim.
    Hayatta ki her şey ertelenebilir ama sevdiklerimiz ertelenmeye gelmez.
    Bizden beklenen sıcacık bir sevgiyi, bir tebessümü, bir merhabayı onlara çok görmeyelim.
    Hadi dostlar bugün hepimiz üzerimize düşen *sevgi aidatımızı* ödeyelim...
    Kendini sevmekle başlar; bir insanı sevebilmek...
Rabbime şükrediyorum bana bütün bu güzellikleri yaşattığı için...