Benim çocukluğumda evlerin çatısı yoktu. Kimsenin arabası olmaz, süslü yiyecekler yemezlerdi. Zenginin de fakirin de sofrasında kendi yetiştirdikleri bahçe ürünleri ile pilav, mantı, herle, düğürcük çorbası, bulamaşı, pahla vs. olurdu. Topluların önüne antene göre yerleştirilmiş ıradıyolar veya plaklar yerleştirilir yanık ve hüzünlü havalardan çalarlardı. Aşık olunan sevgililerin selvi boylarından, al yanaklarından, keklik sekişlerinden, sürmeli gözlerinden mısralanırdı türküler. Sevmek te sevilmekte çok onurluydu. Şimdiki gibi arabada beş evde onbeş, zilli dilek, göreceksin ayarı vs. gibi ahlaksız sarkıntılıklar yoktu. Onları dinleyecek edebi zayıf insanlarda yoktu. 
Benim çocukluğumda eşeğin, atın, ineğin, öküzün, tavuğun, kedinin, köpeğin, güvercinlerin her birinin birer adı vardı. Onlarda bu dünyada yaşayan Allah’ın sevgili yaratıkları olarak görülürdü. Hepsi vefalı, hepsi nazlıydı. Sarı Kız, Kondül, Minnoş, Gülibik, Möhür Gözlü vs. Şimdiki gibi ticari bir mal değillerdi. Kürkü için beslenen vizonlar, eti için büyütülen hormonlu tavuklar, görüntüsü için kafeslere kilitlenen kuşlar gibi değillerdi.   
Benim çocukluğumda büyükler hepimizin büyüğüydü. Yanlış hareketlerimize rastgelen azar gösterir, doğru hareketlerimizi herkes ödüllendirirdi. Sigara içmek köyü terk etmekle noktalanacak bir suçtu. İhtiyarların evine pınardan su çekmek çocukların genel görevi zannederdik.
Benim çocukluğumda etraf daha bir güzeldi. El değmemişti. Balıklar, kuşlar, kelebekler, böcekler daha bir canlıydı. Sular çok berrak, ekinler daha dolgundu. Yiyecekler daha lezzetli, besinler daha bir vitaminliydi. 
Şimdi bu saydıklarımın hiç biri niye yok. Coğraya yine yerinde duruyor, değişen ne.  Neden büyük küçük kadri eskisi gibi değil. Başka milletlerin kültürlerini mi özümsedik. Saygı ve sevgi nereye gitti. Akrabalık, hısımlık, komşuluk, yardımseverlik hani…
Eskiden herkes birbirinin sosyal güvenliğiydi. Maalisef şimdi elalem olduk.