Kardeşim Askerden gelmiş, işinde çalışıyor...
Eee, helal süt emmiş bir kız bulmamız gerekiyor.
Babamızı küçük yaşta kaybettiğimiz için abi olarak bir taraftan da  onu düşünüyoruz.
Annem, “elde yok, avuçta yok” diyor.
Kardeşimle  bu konuları konuştuk:
“Siz münasip birini bulun, biraz biriktirdiğim altınım var, birazda borçlanırız, çalışıyorum öderim.”dedi.
Bu sohbetten sonra derhal harekete geçtik.
Kendi köylümüz olan Mustafa amca var, bizleri sever, takdir eder, oğullarıyla da dostluğumuz var.
Damadı İbrahim’le de ezelden beri arkadaştık.
Tanıdıkları, dostları harekete geçirerek, Mustafa amcanın kızı Sema’yı Kardeşime  istedik.
Sağ olsunlar, sizlerden ve senin kardeşinden
iyisini mi bulacağız diyerek bizleri kabul ettiler.
Bizlere hiç zorluk göstermeden kakdeşimle Sema’yı evlendirdik.
Şartlar biraz ağırda olsa kardeşimin yuvası da kuruldu.
Her şey güzel, işler yolunda derken, annemin işyeri kapandı.
Emeklisine az kalmıştı. Ablam:
“Annem bizde kalsın, sigortasını biz tamamlarız emekli ederiz, bu arada kızım Ceren’le de ilgilenir.” dedi.
Annem içinde iyi olur, yaşı ilerlemişti, işler artık onu yoruyordu.
Bu teklifi kabul edip, annemi ablamlara uğurladık.
Cıvıl cıvıl kalabalık bir evde hanım, ben ve oğlumuzla  ’  baş başa kaldık.
Eş-dostların verdikleri yardımlarla ayakta durmaya çalışıyoruz.
Suların durulduğu gibi, bir müddet sonra gelen yardımlarda kesildi.
Bakkala olan borç çoğaldı.
 Hanım:
“Ben bakkala gitmem, borçlu olmaktan dolayı çok utanıyorum.”diyor.
Kimseden bir şey isteyemiyoruz.
Evde yiyecek bir şey kalmadı.
Bu sıkıntılar içindeyken üzerime bir ağırlık çöktü.
Ya Rabbim sana sığındık diye dualar edip uyudum.
“Uyku benim için bir kurtuluşmuş… gibi geliyordu.
Rüyamda bir el beni tatlıcıya götürüyor,
Gösterdiği tatlılardan istediğin kadar ala bilirsin der gibi hareketler yapıyordu.
Karnımı doyurdum, birazda hanımla oğluma ayırırken, hanım beni sallayarak uyandırdı:
Uyan Salih kalk kalk kalk!”
Elinde bir kağıt parçası. Hastanede yatarken,
Kayseri’li Fahrettin ağabeyle tanışmıştık.
Onun maddi durumu iyi olduğu için özel odada kalıyordu. Yaşça benden büyük olmasına rağmen arkadaş gibiydik, dostluğumuz çok iyiydi.
Kıtlıkta verilen bir dilim ekmek unutulmaz, derler.
Demek ki gönülden kurulan köprüler yıkılmıyor.
Zamanı geldiğinde gönül alış-verişi yapılabiliyordu.
Evet, Kayseri’den Fahrettin ağabey bize bir miktar para göndermişti.
Hanım, Oğlumuzu da alıp bankaya gidip parayı çekip, borçları kapatırlar.
Geri kalanına da evin ihtiyacı olanları alıp eve gelirler.    
Hamd olsun.
Buna benzer hadiseleri ara sıra yaşayarak yaşamımıza devam ediyoruz.
Fahrettin ağabeyin Ankara’da işi varmış.
Bize de uğradı. Bana:
“Salih, ben yaşadığım sürece sizi perişan etmem, ama bir gün gelir ben de size yardım edemeyebilirim.
Şimdi sana öyle bir katkıda bulunalım ki, sen ne bana ne başkasına muhtaç olmadan yaşamalısın.
Sana ne yapalım? ” diye sordu.
Ben de:
“Ağabey, evin önündeki kömürlüğü yıktırıp, orayı bakkal dükkanı yaptıralım, hanımla birlikte çalışırız geçimimizi sağlarız.” dedim.
Benim bu teklifimi kabul ettiler. Evin önündeki kömürlük yıkılıp bakkal dükkanı olacak şekilde yaptırıldı.
Toptancıdan gelen malları raflara dizdirdik.
Bir arkadaş tabelasını yazdırdı.
Yani, herkes bir eksiğini tamamlıyordu.
Çalışmak çok güzeldi. Kazandığın parayla pişen yemeğin tadı bir başka oluyor.
İki seneyi aşkın işleri yürüttük.
Veresiye olmazsa müşteri gelmiyordu.
Veresiye verdiğimizde parayı toplayamıyoruz.
Yani, herkesin dediğini ben yapmadım, benim düşündüğüm gibi de bu işler yürümedi.
Sermayeyi kaybetmeksizin, bakkalı devren satıp parayı aldık.
Şimdi elimizde biraz sermaye var, bu sermayeyle nasıl bir iş yapabiliriz diye düşünürken, mahalleye seyyar çorap satan çorapçı gelmiş.
Hanım, el örgüsü çoraplardan alınca, aklıma çorap örme fikri geldi.
Örgü makineleri ile ilgili araştırma yaptırdım.
Çorap makinesi almakta karar kıldım.
Kiminle karşılaşsam, akıl danışıyordum. Elimdeki para az, yanlış bir şekilde harcarız, bir daha bu parayı toplayamayız diyordum.
Dayım gelmişti. Bir de ona danışayım dedim, durumu anlattım, paranın miktarını söyledim.
O da bana: “Ne yapacaksın çalışmayı, iş yapmayı, istesen de bu parayla bir şey yapamazsın. Bak evinde bir televizyon yok.
O parayla al bir televizyon yat keyfine bak.”diyordu.
Evet, anlaşıldı ki artık kimseden akıl almayacağım.
Hani bir laf var ya “Müslüman bulduk ta köy sorduk.”
Yok arkadaş kimseye bir şey sormayacağım diyerek çorap örerek satıp muhannete muhtaç olmadan geçinip gittik.
Selam ve dua’larımla.