"(İlk Mutasavvıflar, s. 38-39, dipnot 48). Köprülü, Anadolu’daki öteki Yesevî şeyhlerinin Bektaşî geleneğine dahil olmasına rağmen Emîr-i Çin Osman’ın bu geleneğin dışında kaldığını söyler. Köprülü, Vilâyetnâme’de geçen Emircem Sultan ile Âlî ve Evliya Çelebi’de Emîr-i Çin Osman diye anılan şahsın aynı kişi olduğunun farkına varmadığı için bu kanaati ileri sürmüştür. Halbuki Vilâyetname’deki metin, Emircem Sultan’ın Emîr-i Çin Osman ile aynı kişi olduğunu açık bir biçimde ortaya koyacak niteliktedir. Hacı Bektaş-ı Velî ile aynı çevreye mensup olan Emirci Sultan’ önemli bir şahsiyet olduğu bu eserdeki menkıbeden anlaşılmaktadır (Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî, s. 77-78).
Evliya Çelebi ve Âlî, şifahî geleneğe uyarak Emîr-i Çin Osman adıyla andıkları Emirci Sultan’ı doğru olarak Ahmed Yesevî geleneğine bağlarlar. Evliya Çelebi’deki bilginin çok kısa olmasına karşılık (Seyahatnâme, III, 237) Âlî, Bozok sancağındaki görevi sırasında ziyaret ettiği zâviyesinde şeyh hakkında dinlediği uzun bir menkıbeyi nakleder (Künhü’l-ahbâr, V, 58-61). 
Bu menkıbe Emirci Sultan’ı bir yandan Veysel Karanî soyuna bağladığı gibi, öte yandan Ahmed Yesevî tarafından Çin’de ortaya çıkan bir ejderhayı öldürmekle görevlendirildiğini kaydetmek suretiyle ona Emîr-i Çin lakabının veriliş sebebini de izah eder. Emirci Sultan’ın ne Veysel Karanî soyu ile ne de doğrudan doğruya Ahmed Yesevî ile bir alâkası bulunmadığı muhakkak olmakla beraber bu menkıbe onu hem Üveysîlik geleneğine bağlamakta, hem de bir Yesevî şeyhi olduğuna işaret etmektedir.
Emirci Sultan hakkında bütün bilgiler yakın zamana kadar adı geçen iki kaynaktaki bu rivayetlerden ibaret iken 1972 yılında, halen zâviyesinin ve türbesinin bulunduğu Yozgat yakınlarındaki Osman Paşa Tekkesi köyünde zâviyeye ait zengin bir arşivin bulunduğunun anlaşılmasıyla kendisinin ve zâviyesinin tarihî kimliği önemli ölçüde aydınlığa çıkarılmıştır. 
Örneğine pek az rastlanan bu zâviye arşivi, Yıldırım Bayezid devrinden (1389-1403) Cumhuriyet’e kadar muhtelif nitelikte 250’den fazla belgeyi ihtiva etmektedir (Bu belgelere dayanan bir monografi için bk. Ocak, s. 129-208). Söz konusu belgelerin bazılarına ve asıl önemlisi, Zilhicce 637 (Temmuz 1240) tarihli, süslü Selçuklu sülüsüyle yazılmış halen mevcut orijinal mezar kitâbesine göre şeyhin asıl adı Şerefüddin İsmâil b. Muhammed olup Emirci Sultan onun lakabıdır. 
Bu belgelerden ve menkıbelerinden anlaşıldığına göre Emirci Sultan I. İzzeddin Keykâvus, I. Alâeddin Keykubad ve II. Gıyâseddin Keyhusrev devirlerinde, o zamanki adıyla Dânişmendiye vilâyeti içinde bulunan şimdiki Yozgat bölgesinde yaşamış Yesevî tarikatına mensup bir Türkmen şeyhidir. 
Osman adı ise gerçekte kendisiyle değil, belgeler arasında bulunan 794 (1392) tarihli icazetnâmeye göre amcasının oğlu Osman Paşa ile ilgilidir. Osman Paşa bir süre zâviyenin mütevelliliğini yürütmüş ve bu sebeple zâviye halk arasında Osman Paşa Tekkesi olarak onun adıyla anılmaya başlanmıştır. Osman adı zaman içinde Emirci lakabıyla birleşmiş ve menkıbe teşekkül ederken Emîr-i Çin Osman şekline dönüşmüş olmalıdır.
794 (1392) tarihli icâzetnâmeden Emirci Sultan’ın büyük bir sûfî ailesinden geldiği anlaşılmaktadır. Babasının, amcası Hızır Paşa’nın, dedesi Şeyh Kumârî’nin ve kardeşleri Hızır Dede ve İlyas Emirci’nin isimleri önünde Emîr unvanı bulunduğuna bakılarak onun bir seyyid ailesine mensup olduğu söylenebilir. Lakabındaki Emirci (Emirce) kelimesinin de seyyidliğiyle ilgisi olmalıdır.