BAHAR... kokuları burnumu sızlattı, yüreğimi de ısıtıyordu çünkü…, dirilişi… seyredip görmek ve kokusunu da içinize çekip.
İliklerinize kadar işlemesini sağlamak çok hoş oluyordu.
Yaşı normaldi, ama bedeni çok yıpranmıştı.
okuşu fazla çıkamıyor, merdivenleri de dizin dizin adımlıyordu, buna rağmen ruhu çok gençti.
Yaşlanmaya yani her şeyi “bitti” diyerek çocukça duygulardan hayata güzel yönlerden bakarak ve yaşamını da kötülüklere takarak pes etmeye de niyeti yoktu.
Çok değişik cinslerde olan kuşları ve güvercinleri de vardı, bu yüzden herkes ona:
“Kuş akıllı!...” diye, kimi zaman rencide ederek kimi zaman da övüyorlardı.
Kuşluk Namazını kıldı:
“Sevgililerim… can şenliklerim” dedikleri güvercinlerinin yanına geldi.
Onlarla gene konuşarak dertleşti.
Bazı gördüğü ve duydukları insanlığın… yaptığı yanlış gelişmeleri şikayetlerle, söyledi.
Günlük olaylardan anlattı.
Bazı İnsanların öz benliğinden uzaklaşıp nasıl bir hal oluşturduklarını bir bir sıralarken, oda ne!..
Sevgi can ismini taktığı benekli güvercini daha önceki yumurtasının yanına, hafif sarıyı andırır bir yumurta daha yumurtlamış olduğunu gördü.
Şaşkın bakışları arasında bir taraftan da mırıldandı;
“Bu yumurta… diğerinden değişik” dedi.
Çok şaşırdı eline almak istedi, vazgeçti.
Çünkü… yumurtalar el değinci bozulur cılk… olur sağlıklı soy üretemezlerdi!...
İnsanlarda… öyle değilmi?... helalin… olmazsa ellendiğinde bir gül gibi solup renk değiştirmiyorlar mıydı!?...
Şaşkınlıkla seyrettiği sarımtırak yumurtayı… sadece seyretti, ondan çıkacak yavruyu merak edip hayaller kuruyordu.
Bir gün… iki gün, üç gün derken yumurta Sevgi canın sevgisiyle çatlayarak içinde barındırdığı yavruyu çıkardı.
Çok çirkin!… görünüyordu her tarafı yumurta akıyla yapış yapış Iıyyy!..
Yok yok çok güzeldi!.. belki de size öyle gelmiştir.
Günler… vıcık vıcık sürse de.
Sevgi canın esrarengiz yavru… güvercini gün gün hafta da değişiyor rengine renk güzelliğine güzellik katıyordu:
-Ah birde uça bilseydi.
Nasıl uçacaktı acep?.
Takla atan güvercinlerden miydi cinsi?...
Yoksa bolca gevezelik… yaparak öten kumrulardan mıydı!?... diyordu.
Kim bilir?..
Bozkırlar bozarmış yağ gülü papatya dağ çiçekleri sanat eserleriyle sergi pazarında Sevgi oluşturuyorlardı.
Yetim yavrusuna kanat çırparak sevdiğine hasret türküleri söyleyip gök yüzünde süzülerek yükseklere taaa yükseklere uçuyor, korkmuyordu.
Özgürlük… yukarda mıydı?
Yoksa ötelerin ötesinde miydi?...
Yalnız tek başına turnaların uzaklara gidişine tav olup, kuş aklıyla onlara hevesleniyordu.
Sanki buralar ona dar geliyordu.
Kuş aklı işte!…
Bu dünyaya… konan uçar… birgün.
Sevgi canın esrarengiz… yavru kuşu da izin almadan.
Köyü şöyle bir turlayıp ana… kuşu ve her gün Sevgisiyle beslediği ve yemlendiği bakıcısını meraklı bir halde orada bırakıp, süzülerek uçup gitti.
Merak etmeyin meşhur olmak için Sanat adına soytarılık… yapan ne olduğu belirsiz insanlara… heveslenip onların yanına gitmedi.
(!…)
Nereye mi gitti?...
Ben nerden bileyim.
Emin olun, bana da bir şey söylemedi.
Kim bilir… belki de zengin bir çiftlik… arıyordur, belki de bir yar… bulup.
Sevgisine yenik düşmüş yeni yuva kuruyordur.
Belki de Seyyah… olup.
Elinde bir kalem… bir kağıt , çile harmanında…yazıp.
Kader… çizgisinde sabır topluyordur.
Sevgi canın canı Caan olmuş uçup gitmişti.
Bakıcısı… Can’ın kayboluşuna üzülüp.
Hep onu arıyor, dövünüyor için için sızlanarak;
“Gel artık aylar oldu neredesin?
Neden hep seni… özlüyor, yolunu bekliyorum?
Ne olur, gelirken bana hediyemi de!... getir, diyerek.
Can kuşu… hayal edip ona olan Sevgisini yüreğinde hissederek dudaklarından dökülen namelerle mırıldanıyordu.
Gidin bulutlar gidin.
Can gülüm’e! Selam edin.
Cananım!… Can gülüm;
Yolu bilmezse, mezarımı tarif edin.
***
Selam ve dua’larımla.