‘‘Büyüklerimiz bu işin en iyisini bilir’’ diyoruz, olmuyor...
‘‘Bildiklerimizi paylaşalım’’ diyoruz, yine olmuyor, ‘‘Çizmeyi aşmakla’’ itham ediliyoruz...
Ne etsek ne eylesek, bir türlü yaranamıyoruz. Kaldı ki; kimseye yaranmak gibi bir gayretimiz, derdimiz de yok. Tek derdimiz, tasamız bu kentin ihtiyaçlarının, taleplerinin karşılanması için en azından biraz gayret edilmesi yönünde ilgilileri, ilgili makamları bilgilendirmekten ibaret...
Yozgat’ta bir takım şampiyon oluyor, Türkiye Şampiyonası Grup Eleme Müsabakalarına gönderilemiyor. Nedeni konusunda kimse tek kelime bile etmiyor...
Yozgat’ta şampiyon olan küçük kızlar takımı, Mardin’e grup müsabakalarına gönderilmek isteniyor, öğrencilerin velileri çırpınıyor, çalmadık kapı bırakmıyor, kimsenin gıkı çıkmıyor, gücü yetmiyor...
Birde derler ki, ‘‘Sizim TBMM Başkanınız var, sizin Başbakan Yardımcınız var, hükümetin ikinci adamları sizden...’’
İmalı da olsa bizim her işimizin tıkır, tıkır işlediğini veya işleyeceğini düşünürler, söylerler...
Her şey ortada...
Garip olan biziz...
Mağdur edilen biziz...
Geride kalan biziz...
Hangi akıl, hangi mantık bunu kabul edebilir, daha ilköğretim çağındaki kız çocuklarının Yozgat’tan kalkıp, Mardin’e gitmesine kim izin verebilir?...
Veya soruya başka türlü sorayım; Hangi il okullar arası müsabakalar için yanıbaşında, bölgesinde bulunan grup merkezlerini bir kenara itip de, ilgisi alakası olmayan bir ildeki grup merkezine gönderilmiştir?...
Var mı bunun izahı!..
Bizim Meclis Başkanımız varmış, bizim Başbakan Yardımcımız var mış, biz söylemeden her şey bizim lehimize işlermiş...
Miş de miş...
Neredeyse biz göremezmişiz...
Güldürmeyin...
Güldürmeyin ağlanacak halimize ki; sonra göz yaşlarımız sel olur. Seller, sular gibi akan gözyaşlarımızın hesabını kimse veremez, günü geldiğinde...
Denilebilir ki; Hikayeden bir konu için Meclis Başkanı, Başbakan Yardımcısı, siyasetçi mi devreye girecek?...
Yok öyle demiyorum...
Sadece, etkinliğimizin olmadığını, geçenlerde yazdığım gibi gökten yağanı olduğu gibi kabul etmeyi kendimize rehber ettiğimizi, bu yüzden de herkesin bize karşı bir tavır, bir önemsemez tavır takındığını söylemeye çalışıyorum...
Denilebilir ki; Çocuklar gitmesin, otursunlar evlerinde, derslerine çalışsınlar!...
Nasıl olsa gittikleri gruplarda elenip gelecekler, bugüne kadar gidenler, elenip geldiler. Mardin olsa ne yazar, Çorum olsa ne yazar! mantığı da ortaya atılabilir...
Bunlar da bir mantık, üstelik kimilerine göre de doğu bir mantık...
Ama o zaman bu çocukları neden yarıştırdınız, umutlandırdınız?..
Vazgeçtim...
İlköğretim çağındaki çocukların spor yapmaları, yaptıkları spor dalında başarılı olmasına mı bağlı?...
Varın siz düşünün halimizi...
Ayrıcalığımız...
Mahsunluğumuzla birlikte garipliğimizi, kimsesizliğimizi...