Başım ağrıyor Nedret…
 
Bu akşam sen yine yoksun
Ankara başıma üşüşüyor Nedret…
 
Dağların arkasına saklandığın
Ağaçların yapraklarına kattığın gözlerin
Yine bu akşam yok Nedret…
 
Kalbim ağrıyor ceylanım
El içine çıkmaz edişlerinin
Bana miras bıraktığın yalnızlıkların
Acısı bu…
 
Günler geçiyor Nedret,
Ne zaman geleceksin artık
Ve ne zaman duyacaksın
Ne zaman sesimi Nedret…
 
Çaresizliğim yüreğine aşikar
Yollarına uzanamayan ellerime
Dağlarına aşikar…
 
Ankara’nın çelik grisi çatısı kırılıyor
Burada şair dedikleri bir adam       
Ve burada hatıralar ölüyor Nedret…
 
Masamın üstünde duran fotoğrafın
Ve çekmecelerin de sakladığım
Fukara mektupların çok hüzünlü Nedret…
 
Yine iç yakan türküler var
Yine delirten ezgiler
Sen yoksun bir tek sen Nedret…
 
Varlığınla yokluğun arasında
Saçlarınla gözlerin arasında
Parmaklarınla tırnakların
Ve dudakların arasında kaldım
Bir de görmediğin hatıraların…
 
Kalbimi avuçlarından bırak Nedret
Dayanamıyorum bu medar iklime
Dağ yamaçlarında kalışlarına
Bileklerimi kırışlarıma umarsızlığın
Ve de hüzün dolu bu akşamlara
Bir de yalnız bırakışlarına
Dayanamıyorum Nedret
Dayanamıyorum…
DEFOL GİT
Aklımda ki gözlerin geceyi aralıyor
Ve ben bu namussuz gecenin koynunda
Sensiz bir piç gibi çırılçıplağım…
 
Gece uzun, adını ve asıl kimliğini unutmaya
Yüz tutan yüreğimin fahişe sevdası…
Hangi dölünü taşırsın hayatın?
Ve hangi kanı beş kuruş etmedik
Kahpenin diş izleri var boynunda?
 
Neredesin? Bilemiyorum
Ve hangi şehri doğurmaktasın?
Kime sarılıp uyanmaktasın?
Yalan yüreğin aşifte haylazı…
 
Şimdi doğrumu oldun?
Yoksa eğrilerini ve bütün çıkıntılarını
Ben mi göremedim?
Beraberinde taşıdığın Bütün kamburlarını?
Gözlerim kör müydü bunca yıl?
Defol git! Doğurduğun şehirden de
Ve doğuracaklarından da…
 
Hangi gayri meşru çocuğun acısını çekersin?
Bilemem. Betimlemelerin neye dair? Bilemem
Ve kirlenen ellerin mi? Yalan yüreğinin sözlerimi?
Bilemem… Çektiğin sancı ne kadar doğal? Bilemem
Ve bilemem masum çocukların hüzünlü yüzünü
Maske yapan yüzünü…
 
Şizofren bir aşık olduğun kesindi
Ve somut olmadığında.
Adı P….. ile başlayan fahişe sanrın
Manik depresif ve mongoldu
Yüzün ve yüreğin sonunda ona benzedi…
 
Sen doğurmadan öncede vardı İstanbul
Ve o İstanbul’un içerisinde
Adı P….. ile başlayan sanrın az namert değildi…
Yüreğini kilim yapan bir yüreği
Başka bir şehrin ve hatta Aziz İstanbul’un göbeğinde
Yüzlerce kez iğfal etti, ettirdi de.
Sanrıların umumiyetle artar tek dileğim,
Rezil ol, beter ol, ey! Çakalın salyalı dişlerinde
Can çekişen şizofren…
Varlığımı hangi gün anladın ki
Yokluğumda anlayasın ve hangi deri?..
Güldürme şimdi ham şey seni… (GÜL)
Yedi yaşında ki hayaller yok şimdi
Ve gerçek olan şeyler kaybettiğin sevginde gizli,
Tırnak izlerini çıkart oradan şimdi.
Yalnızlığın ceninini ben peydah etmedim
Ulu orta o yıkılası bir o kadar Aziz İstanbul’a…
 
Örselenen senin yüreğindi,
Ben varımlar gerçeğin ta kendisiydi,
Göremediğin, hiç tutamadığın,
Tutmak istemediğin kırılası ellerimdi…
Bir şehrin sabahına yalnızlık büyütüyorsan
Zifiri zindan kuytularda,
Yüreğine sor, İstanbul’a değil…
 
Özlemek tuhaf şey,
Bir zamanlar bakmaktan ürktüğün toprak,
Şimdi yağmurla harmanlanmış,
Kara lahanaların keskin kokusuyla sılan oluyor,
Geberdiğin İstanbul’da…
Hangi gün gördün ki günahkar seni?
Ve şimdi çıkmış hangi ölülere mezar olur?
Bu şehir diyorsun,
Defol git! Doğurmak senin harcın değil
Sürgün fahişe seni…