BAĞLARBAŞI  Mahallesi'nin Ofisüstü bölgesindeki yokuşu, bisiklet tekerli, üzeri tenteneli, kenarlarında deyim yerindeyse iğneden ipliğe, rengarenk kumaşların, oyuncakların, mutfak eşyalarının bulunduğu arabasını ite kaka düzlüğe çıkarttı. Kısa boyu, güneşten yanmış teni, saçlarının önemli bölümü dökülmüş olan Yerköy'ün Çerçi Mehmet amcası, yokuşun tepesinde durdu. Araba içerisindeki satışa sunacağı eşyalarının arasından tahta takozu arabanın tekerinin altına yerleştirdi. Derin bir nefes alıp, boynundaki şal ile önce yüzünü sonra kafasından başlayıp, ensesine doğru inen teri sildi. Arabanın içerisindeki defterini çıkartıp, karıştırdı sayfaları tek tek... 
Kareli defter sayfalarına bakıp, kimin ne sipariş verdiğini inceledikten sonra arabanın tekerindeki takozu alıp, yerine koydu. Ofisüstündeki iki caddeden birisi olan, sağ istikametteki yoldan ''çerçici geldiii. Çerçiciiii!'' diye bağrırken, evlerin kapı önlerine, camlarına da bakarak, yapılacak bir işareti bekliyordu. Mahallenin erkek çocukları tepenin başındaki çöplükte, yolun hemen kenarında 'Hota' adını verdikleri oyun gereği diktikleri bir tenekeyi, ellerindeki yatsı taşlarla devirimek için mücadele veriyordu. Onları geçti. Yol kenarına çizdikleri çizgilerle, 'Sek sek' adını verdikleri oyunu oynayan mahallenin kız çocuklarının yanında durdu. Çocuklardan birisine bakarak ''annen evde mi?'' diye sordu. Kız çocuğundan ''evet'' yanıtını alınca, ''çağır gelsin, siparişlerini getirdim'' dedi. Bir süre bekledi. Kadın, yanında bir kaç kadın ile birlikte Çerçi Mehmet amcanın, çerçi arabasının etrafını sardı. Kısa süre sonra mahallenin tüm kadınları, genç kızları, çocukları birbiri ardına gelip, çerçi arabasının içerisindeki malzemeleri birbirine katmaya başladı. Fiyatını soranlara fiyatını söyledi. Siparişini isteyenlere, getirmişse ''getirdim'' yanıtını verdi, getiremediklerine ise ''öteki sefere gitiririm'' diyerek, herkesi gönülledi. Hiç bir soruyu havada bırakmadan, hepsini sabırsızlıkla yanıtladı...
Siparişinin geldiğini gören Anşe teyze, biraz mahçup bir ifadeyle ''bunu alacağım ama'' dedi, yutkundu, ''Şimdi param yok. Sonra versem'' diye devam etti. Çerçi Mehmet amca, defterini çıkarttı. ''Şu evde oturuyorsun değil mi?'' diye sordu. ''Evet'' yanıtını alınca, defterine bir şeyler karalayıp,  kadına döndü, elindeki bakracı göstererek devam etti, ''Tamam al götür, paran olunca bir dahaki sefere verirsin.'' Kadın bakraç ile çerçinin yanından uzaklaştı. Kimisi peşin para ile kimisi veresiye alacağını alıp, deftere aldığı malı yazdırdı. Müşterileri dağılınca, yükü biraz hafifleyen Çerçi Mehmet amca, tekrar yoluna devam etti. İleri de başka bir kadının seslenmesiyle durup, oradaki müşterilerinin de taleplerini, ihtiyaçlarını karşılamalarını aynı yöntemle sağlayıp, ara sokaktan üst caddeye ulaşıp, satış yaparak, Yerköy Ortaokulunun etrafını dolanıp, Ofisüstünün diğer yolundan çıktığı yokuşa yöneldi...
***
Babamın dostu olan Çerçi Mehmet Amca, günün sonunda Karaşar Mahallesi Selvi Caddesi'ndeki evimize gelir. Bahçedeki kamelyaya oturup, ablama yaptığı satışlarla ilgili bilgi verip, kalem kalem başka bir deftere yazdırırdı. Zira, kendisinin kullandığı 'verisiye defterini' başka birisinin okuma ve çözme imkanı bulunmuyordu. Yani defter, defterden daha çok 'hazine haritasını' andırıyordu. 
Çerçi Mehmet amcanın okuma-yazması yok. Askere gittiğin de 'Ali Okulundan' biraz birşeyler öğrenmiş. Paranın hesabını iyi biliyor. Hafızası çok iyi. Ama yazması ve yazılanı okuması pek iyi değil. Neredeyse yok denecek şekilde. O yüzden, veresiye defterini, kendi bildiği bir yöntem ile kullanıyor. Veresiye alanları senbollerle defterine işleyip, senbollerle veresiye verdiği ürünü deftere kayıt ediyordu. Kendisine bir şey olması halinde çocuklarının veresiyeye verdiği ürünlerin parasını toplayabilmesi için de ablama temize çektiriyordu. 
Üç çocuğu bulanan Çerçi Mehmet Amcanın en küçük kızı ilkokulu, en büyük kızı orta sona, ortanca çocuğu oğlu ise ortaokulu  yeni başlamıştı. Okusunlar istiyordu. O yüzden de, kendi işine karıştırmak istemiyor, uzak tutuyordu. Babam birgün, ''senin çocuklar yetişti, okuyorlar, hesabını başkasına niye yaptırıyorsun, ver çocuklar yapsın, hem öğrenirler'' demişti. Çerçi Mehmet amca, ''olmaz, onlar okusun!'' diye başladı, devamında ise, ''okuyamadım ben. Onlar okusunlar diye çalışıyorum. Yaptığım işe özenmesinler. Para kazanmak için peşime düşmesinler. Onun için onlara hesabı tutturmuyorum'' dedi...
***
Çerçi Mehmet amcanın her mahalle ve sokak için ayrı bir veresiye defteri vardı. Defterinin girişinde, hangi mahalleye aitse, o mahallede belirlediği bir sembolü defterin kapağının iç kısmına çizmişti. Bağlarbaşı Mahallesi Ofisüstü veresiye defterinin kapağının iç kısmında ofisin resmi bulunuyordu. Mahalleye Ofisüstünden iki yoldan giriş vardı. Daha doğrusu Çerçi Mehmet amcanın iki yol güzergahı vardı. Defterin ilk sayfasında Ofisüstü Caminin resmiyle başlayıp, yol güzergahındaki evlerin, arsaların küçük resimleri bulunuyor. Her bir resim farklı renkteki kalemlerle yer alıyor. İki katlı binalar üst üste çizilmiş iki kareden oluşuyor. Diğer sayfalar da bunlardan farksız. Veresiye verdiği evin senbolü mevcut. Yani, diğelim ki yol güzergahında sağ taraftaki 5'inci eve bir yemeni verdi. Ve parasının yarısını aldı. Deftere 4 evin hangi renkte sembolize edilmişse noktalıyor. 5'inci evi kendi renginde çiziyor. Hemen altına verdiği ürünü çizip. Paranın yarısını almış ise, ürünün yarısının üzerine çarpı işareti koyuyor. Ürünün hemen yanındaki kare içerisinde ise ürünün fiyatını simgeleyen paranın resmi bulunuyor. Karışık bir durum...
***
Çerçi Mehmet amca, Ofisüstündeki arnavut kaldırımı yoldan inerken arabasını kontrol etmekte zorlanıyordu. Atarabası imal eden Göçmen Tanrıverdiye gidip, bir mekanızma yaptırmıştı. Zincire bağlı iki demir kızağı ön tekerlerin önüne koyuyor, tekerlerin dönmesini engelleyerek, arabasını iterek daha rahat indirebiliyordu. Yavaş yavaş yokuştan aşağıya indi. Arabasında fazla bir şey kalmamıştı. Nerdeyse tamamına yakınını mahallede tüketmişti. Zaten, arabasına mahallerde satabileceği ürünleri dolduruyor, farklı bir istek olursa sipariş alıyordu. O nedenle işi fazla zor değildi. Arabasıyla Ofisüstü Camine yaklaşırken, hoca ezan okumaya başladı. Güneş batmıştı ama hava yine de sıkkın ve sıcaktı. Arabasını caminin duvarının dibine çekti. Mahallenin çocuklarından birisini yanına çağırdı. ''Ben'' dedi, ''abdest alıp, namaz kılacağım. Sen arabaya sahip ol. Kimseye bir şey verme. Çıkınca ben sana şeker alacağım, harçlık vereceğim.'' Çocuk kafasını sallayarak ''tamam'' dedi. Çerçi Mehmet amca, önce serinlemek için elini yüzünü yıkayıp, boynundaki şal ile sildi. Abdestini aldı, camiye girdi. Namazını kıldı. Çıktı. Çocuk kendisini halen bekliyordu. Verdiği sözü yerine getirdi. Caminin yanındaki bakkaldan çekirdek alıp, delikli beş kuruşu da çocuğun avucuna bıraktı. ''Sağol çocuk'' diyerek, Kaymakam Lojmanın önünden sağa döndü. Tali yoldan, Ofisin giriş kapısının önünde şoseye çıkıp, istasyonu geçerek, evinin yolunu tuttu.