Peygamber hatırası olan, ecdat yadigarı camilerimiz görkemli yapıtlar olarak tarihe damgasını vurmuştur. Bugün itibariyle her ilde dikkat çeken bu tarihi yapıtlar süslemesi, ihtişamı, mimari görünümü ile günümüz insanını da hayrete düşüren bir şaheser konumundadırlar. Böylesine güzel ve önemli bulduğumuz imam ve inanç kaleleri; Ramazan-Cuma, bayram ve kandil geceleri dışında mahzunlaşıyor garip kalıyor.

          Camilerimizin boynu bükük kalmasına, yalnızlaşmasına ve kaderine terk edilmesine hiç birimizin gönlü rıza göstermez. Oralar Müslümanların inanç abideleri-iman kaleleri olarak var olmaya devam etmek durumundadır. Camilerin tarihe meydan okuyan görkemli duruşları yetmiyor, cemaati gerekiyor. Camiyi güzelleştiren içinin cemaat ile dolu olmasıdır. Camilerinizi mahzun ve garip bırakırsanız sizler de garipleşir-mahzunlaşırsınız.

          Allah’ın evlerini (şüphesiz ki bu bir benzetmedir) garip ve mahzun bırakırsanız Rabbim de sizi mahzunlaştırır. Cami sözcüğü “Cem olma-toplanma” anlamındadır. Cami inananların toplanma mekânlarıdır. Türk-İslam kültüründe de büyük öneme haiz olan bu mekanlara ecdadımız çok büyük değer vermiş, kurdukları külliyelerle camileri ölümsüzleştirmişlerdir.

         Sevgili peygamberimiz: “Evinde güzelce abdest alıp camiye giden kimse Allah’ın  ziyaretçisidir. Ziyaret edene Allah ikramda bulunacaktır.” buyurmuşlar ve camileri Allah’ın evi olarak nitelendirmişlerdir. “Bir kimse evinde güzelce temizlenir de Allah’ın farzlarından birini ödemek için mescitlerden birine giderse, attığı adımlardan biri günahlarını siler, diğeri de onun derecesini yükseltir” buyuran efendimiz cami yolunu da kutsallaştırmıştır.

          Medine’ye göç eden Peygamberimiz ilk iş olarak bir mescit inşa ettirmiş, bizzat kendisi de bu mescide taş taşıyarak cami ve mescit yaptırmanın kutsallığını öne çıkarmıştır. Medine’de Mescidi Nebi, Müslümanların en büyük toplanma mekanı olarak Peygamber Efendimizin hatırasını yad etmektedir. Caminin önemini ve kutsallığını kabul eden ecdadımız gittiği her yere cami ve mescid yaptırarak peygamber emanetini yaşatmaya çalışmışlardır.

            Camileri külliye ve vakfa dönüştüren atalarımız görkemli mimari eserlerle inançlarını ebedileştirmişlerdir. Dünyanın bir çok yerinde kurulmuş olan bu camiler Müslümanların toplanma merkezi olarak bilinmekte ve dolup dolup taşmaktadır. “Namaz dinin direğidir” buyuran Peygamber Efendimiz cemaatle camiyi bütünleştirmiş, cemaate devamı şu sözlerle öne çıkarmıştır: “Cemaatle kılınan namazın sevabı, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha fazladır. Hayır, Müslümanlar namaz kılmıyorlar demek bize yakışmaz.

             Köylerimizde, mahallelerde evlerinde namaz kılan yüzlerce-binlerce Müslüman var. Görevli olan, zaruri iş yerinde bulunmak mecburiyetinde olanlar var, onlara saygı duyarız. Ama zamanı olup camiye - cemaate gelmeyenlere de; “Yapmayın Allah aşkına, camilerimizi garip bırakmayın!” diyoruz. Yozgat’ımızda tarihi Çapanoğlu Camii beş vakitte de dolup dolup taşıyor. Büyük Cami’ye Hızır uğruyor tamam, ama mahalle camilerimiz mahzun ve garip kalıyor. Buralarda kalan Müslümanların da camilerini şenlendirip cemaate devam etmeleri gerekiyor.

            Camilerin yanında, bu mekânlara bitişik giriş ve çıkışı tamamen farklı kadın bölümlerinin de geliştirilmesi, yaygınlaştırılması gerekir. Bunu ciddi bir noksanlık olarak gözlemliyoruz. Hanımlarımızın ve çocukların camiye gidişini niye zorlaştıralım ki? Her mekâna giden hanımlar, camiye niye gitmesinler efendim? İnanan insanların tek mekânı olmalı burası da camilerdir. Camiler toplanma, görüşme, karar alma, buluşma, Allah’a yakınlaşma ve dini eğitim alma mekânları olarak yaşatılmalı, saygı gösterilmelidir. İslam cemaat dinidir, İslam birlik ve kardeşlik dinidir. Bu duygularla cemaatin yaygınlaştırılmasını, insanların camiye ve cemaate yönlendirilmesini arzu ediyoruz.